Uyuşmazlığı çatışma evresinden kriz evresine taşıyan sözsel/eylemsel davranış savunmacı taraf açısından temel değerlerin hatta var oluşun dayandığı bir statüyü, dolayısıyla savunmacı tarafın temel değerlerinin meşruluğunu sorgulayan nitelikte olabilir. Algısal olarak savunmacı tarafın önemli değer, çıkar, saygınlık, var oluş vd önceliklerinin tartışmaya açılmış olması savunmacı tarafın tepki vermesini gerektirdiğinden krizin tetikleyicisi olarak görülebilir.
Diğer yandan saldırgan taraf bir kriz yaratarak mevcut stükoda bir değişikliği gerçekleştirmeye çalışıyor ise bunu kolaylaştıracak seçeneklerden biri mevcut statükonun meşruiyetini tartışmaya açmak ve karşı tarafın uygulamasını tanımadığın gösterecek eylemler icra etmektir.
Bazı durumlarda savunamcı taraf da bu tür bir sözsel/eylemsel davranışı sergileyebilir; henüz üzerinde uzlaşılmış bir statü yok ve taraflardan biri diğerinden önce hak iddiasını yansıtan girişimleri uygulamaya başlamış ise savunmacı taraf bu uygulamaları tanımadığını ve kendisinin de hak sahibi olduğunu göstermek, karşı tarafa kabul ettirmek için halihazırdaki durumu meşruluk açısından tartışmaya açabilir.
Savunmacı niteliğiyle örnek: Türkiye’nin Ege Denizi’nde sadece Yunanistan’ın değil Türkiye’nin de egemenlik hak ve çıkarlarının bulunduğunu göstermek, Yunanistan’a bu durumu müzakere etmek gerektiğini kabul ettirmek için başlatmış olduğu Ege Denizi’nde Türk kıta sahanlığı iddiasını gösterir ruhsatlar vermesi ve bölgeye sismik araştırma gemileri göndermesi.
Saldıran niteliğiyle örnek: 1991 yılında bağımsızlığını kazanan Ermenistan’ın bağımsızlık bildirgesinde Gümrü Antlaşması ile oluşturulan Türkiye-Ermenistan sınırını tanımadığını açıklamış olması ve söz konusu statünün meşruluğunu sorgulaması.