Krizi Tetikleyen Davranışın Şekli

Uyuşmazlık ve çatışma yönetiminin sürdüğü fakat çözüme ulaşılamadığı bir aşamada taraflardan biri var olan statüyü kendi hedef ve öncelikleri doğrultusunda değiştirmeye çalıştığında çatışma genellikle tırmanır. Tırmanmanın taraflar arasındaki meydan okumanın niteliğini diplomatik-siyasi alandan askeri alana yönlendirmesi de olasılıklar içerisindedir. Burada genellikle tehdidin savunmacı taraf açısından nasıl algılandığı kadar tehdide yüklen anlam ve duyarlılık önem taşımaktadır. Aciliyet ve duyarlılık yüksek ise savunmacı tarafın fiili ihlal olarak algıladığı davranışı bertaraf edebilmek için uygun gördüğü araç ve yöntemlerle tepki göstermesi beklenir. Tehdidin ciddiyetine bağlı olarak karar alıcı diplomatik-siyasi tepkiden askeri tepkiye kadar geniş bir yelpazede seçeneklere sahiptir ve bunlardan uygun olanları “kriz” olarak nitelendirdiği süreçte kullanır.


 

KRİZİN TETİKLEYİCİSİ

SÖZLÜ EYLEM

SİYASİ EYLEM

EKONOMİK EYLEM

DIŞ DEĞİŞİM

ŞİDDET İÇERMEYEN DİĞER EYLEM

REJİME İÇ TEHDİT OLUŞTURAN EYLEM

ŞİDDET İÇERMEYEN ASKERİ EYLEM

DOLAYLI ŞİDDET İÇEREN EYLEM

DOĞRUDAN ŞİDDET İÇEREN EYLEM

Kriz yönetimi bakımından tetikleyici davranışın nasıl gerçekleştirildiğine dair seçenekler aşağıdaki tablodan gözlemlenebilir; buna göre meydan okuyan aktörün davranışı sözsel eylemden doğrudan askeri kuvvet kullanımı ile şekillenen şiddete dayanabilir. Genellikle doğrudan askeri şiddete yer verilen bir kriz yönetim sürecinde artık kriz yönetiminin başarı ve/ya başarısızlığından daha çok savaş yönetimi söz konusudur. Bir başka ifadeyle savunmacı stratejiler bakımından artık savaş evresine geçilmiştir.

Türkiye’nin dış politika krizleri değerlendirildiğinde kriz yönetim stratejilerinin neler olacağı hasmın krizi tetikleyen davranışı çerçevesinde şekillenmiştir. Bu durum kendi tasarlamış olduğu krizler açısından da benzer özelliklere sahiptir. Türkiye’nin dış politika krizleri içerisinde 3 krizde doğrudan şiddet öğesine yer verilmiştir. 1929-1930 Küçük Ağrı Krizi’nde İran topraklarına giren Türk askeri bölgeden ayrılmamıştır. Ancak İran askerleriyle herhangi bir sıcak askeri çatışmaya girilmemiştir. 1992 TCG Muavenet Krizi’nde Amerikan uçak gemisi Saratoga Muavenet gemisine iki Sea Sparrow füzesi kullanarak ateş açmış ve can kaybı ve yaralanmalar yaşanmış, gemi ağır hasar görmüştür. 2010 yılındaki Mavi Marmara Krizi’nde de İsrail askerleri yardım filosuna askeri müdahalede bulunmuş ve çıkan arbedede 9(+1) sivil yardım gönüllüsü yaşamını yitirmiş ve çok sayıda yaralı ortaya çıkmıştır. Her üç kriz de Türkiye’de karar alıcının gelişmeleri “kriz” olarak değerlendirmesine yol açmıştır. Bunun yanı sıra askeri yöntemler ve araçlar kullanılmasına rağmen “şiddet” unsuruna ya hiç ve/ya sınırlı yer verilen kriz tetikleyicileri de söz konusudur. Şiddet içermeyen askeri eylemler dolayısıyla tetiklenen krizlerin sayısı altıdır. Bunlar tablodan da görüleceği üzere 1924 Musul, 1935 Bulgaristan, 1936 Sancak, 1957 Suriye,  1996 Kardak, 2003 Süleymaniye krizleridir. Söz konusu krizlerde askeri hareketlilikler, manevralar, sınıra kuvvet yığmanın yanı sıra Kardak krizinde askeri timin tartışmalı kayalığa çıkartılarak fiili bir durum yaratılmak istenmesi, meydan okunması söz konusudur. Üç krizde ise krizin tetikleyici eylemi sözsel eyleme dayanmaktadır. 1987’de Yunanistan’ın Bern Deklarasyonu’nun geçerli olmadığını açıklaması, 1945 yılında Sovyetler Birliği’nin toprak ve üs taleplerini dillendirmesi, 1926 yılında Fransa’nın Türkiye’nin yargı yetkisini sorgulaması/tartışmaya açması sözsel tetikleyici işlevi görmüştür.

Dış değişimin tetiklemiş olduğu krizler bağlamında ise üç krizden söz etmek mümkündür; 1935 Bulgaristan Krizi, Balkanlar ve Akdeniz’de revizyonist ülkelere karşı alınan bir savunma önleminin sonucunda ortaya çıkmıştır. Bulgaristan açısından krizin tetikleyicisi ise “şiddet içermeyen askeri eylem” olarak görülmüştür. 1957 Suriye Krizi’nde ise bölgesel alt sistemde Sovyetler Birliği’nin nüfuz alanını ve ittifak arayışını arttırmak istemesine koşut olarak Suriye’deki askeri varlığını arttırması krizin tetikleyicisi olmuştur. 1997 S-300 Füzeleri Krizi’nde ise Kıbrıs’ta askeri güç dengesini değiştirecek ve silahlanma açısından Türk toplumunun güvenliğine tehdit oluşturacak bir gelişme söz konusudur. Son iki örnekte Türkiye’deki karar alıcılar dış değişime “kriz” anlamını yüklerken Bulgaristan krizinde Bulgaristan Türkiye’nin Trakya’yı silahlandırma girişimini “kriz” olarak değerlendirmiştir. Ayrıca bu üç krizde de askeri araç ve yöntemlerden yararlanılmış olduğu için şiddet içermeyen askeri eylemin varlığından söz etmek mümkündür.

Tablo 18: Türkiye’nin Dış Politika Krizlerinde Krizin Tetikleyicisi

KRİZİ TETİKLEYEN EYLEMİN ŞEKLİ

KRİZLER

   

SİYASİ EYLEM

1964 JOHNSON MEKTUBU 

1989-1990 BATI TRAKYA KRİZİ 

 

1981 LİMNİ KRİZİ   

1989 BULGARİSTAN GÖÇÜ   

 

ŞİDDET İÇERMEYEN DİĞER

1926 BOZKURT LOTUS 

1973 -1976 KITA SAHANLIĞI 

1994-1995 EGE DENİZİ KRİZİ 

1942 STRUMA KRİZİ   

1974-1979 NOTAM-FIR 

2003 DOĞU AKDENİZ MEB

1955 6-7 EYLÜL OLAYLARI 

1988 -1991 IRAKLI SIĞINMACILAR KRİZİ 

2014 IŞİD REHİNE KRİZİ 

ŞİDDET İÇERMEYEN ASKERİ

1924 MUSUL KRİZİ   

1957 SURİYE KRİZİ

2003 SÜLEYMANİYE BASKINI 

1935 BULGARİSTAN KRİZİ 

1996 KARDAK KRİZİ 

 

1936 SANCAK KRİZİ 

1997 S300 FÜZE KRİZİ 

 

SÖZLÜ EYLEM

1926 BOZKURT LOTUS 

1945 SOVYET TALEPLERİ 

1987 KITA SAH. KRİZİ 

   

2011 SURİYE KRİZİ

EKONOMİK EYLEM

1968-1973 AFYON KRİZİ   

 

 

REJİME İÇ TEHDİT

1998 SURİYE – ÖCALAN KRİZİ 

 

 

DIŞ DEĞİŞİM

1935 BULGARİSTAN KRİZİ 

1957 SURİYE 

1997 S300 FÜZE KRİZİ 

DOLAYLI ŞİDDET

1958 IRAK KRİZİ 

1967 KIBRIS II 

 1991 NAHÇİVAN KRİZİ 

1964 KIBRIS I 

1974 KIBRIS  III 

 

DOĞRUDAN ŞİDDET

1929 KÜÇÜK AĞRI 

1992 TCG MUAVENET KRİZİ 

2010 MAVİ MARMARA