raporProje Sonuç Raporu’ndan

ÖNSÖZ
“Türkiye’de Dış Politika Krizlerinde Karar Verme ve Kriz Yönetimi Süreç Analizi” Projesi Türkiye’de Cumhuriyet dönemi dış politika krizlerini incelemektedir. Dış politika krizlerinde karar alma sürecinin işleyişi, karar alıcıların kriz yönetim stratejilerindeki tercihleri örnekler üzerinden analiz edilmektedir. Türkiye’nin dış politika tarihinde Lozan Barış Antlaşması’nın imzalanmasından ve Cumhuriyet’in ilanından günümüze dış politika gündemi pek çok uyuşmazlık, çatışma, kriz ve savaşlarla meşgul olmuştur. Bunlardan bir kısmı doğrudan Türkiye’nin tarafı olduğu gelişmeler olmakla birlikte bir kısmı uluslararası/bölgesel sistemin üretmiş olduğu gelişmelerdir.

Türkiye uluslararası ilişkilerinde bağımsız bir devlet olarak büyük ölçüde barışçıl ilişkilere sahip, güvenlik üreten ülke kimliğinde bir yer edinmiştir. Bu durum 1945’ten sonra da büyük ölçüde korunmuştur. Ancak bloklu bir dünya sistemine geçiş beraberinde Türkiye’nin özerk bir dış politika izlemesini zorlaştıran iç-dış koşulları da karar alıcının gündemine getirmiştir. İkinci Dünya Savaşı süresi de dahil olmak üzere 1945’e kadar Türkiye, genel olarak Lozan dengesiyle oluşan statüsünü sağlam bir zemine oturtmaya çalışmıştır. Bu bağlamda egemenlik haklarına getirilen kısıtlamalardan kurtulmaya çalışırken komşu ülkelerle olan toprak/sınır sorunlarını çözmek için yoğun çaba harcamıştır. Musul’un kaderi ve Irak sınırının saptanması, İskenderun Sancağı (Hatay)’ın statüsü iki temel sorunlu alan olarak bu dönemin karar alıcılarının gündemini belirlemiştir. 1930’lar boyunca uluslararası sitemdeki güç dengesi değişiklikleri, revizyonist-statükocu bölünme Avrupa’da olduğu kadar Balkanlar ve Ortadoğu coğrafyasında da Türkiye’nin temel kaygılarını arttırmıştır. Bir yandan ulusal alanda yeni kurulan devletin kurumlarını/yapısını güçlendirme mücadelesi sürerken diğer yandan yaklaşan savaşa direnç gösterebilecek ittifaklar kurmaya zorlamıştır. Yeni değerler üzerine kurulan Cumhuriyetin sosyo-ekonomik problemleri ve siyasal konsolidasyon zorlukları ile beraber iç isyanlar karar alıcıların dış politikalarında zaman zaman “kriz” boyutuna ulaşmıştır.
Uluslararası siyasal sistemdeki değişikliğe koşut olarak 1945 sonrasında Türkiye’nin dış politika gündeminde “kriz” olarak değerlendirebileceğimiz gelişmelerin sayısı ve niteliğinde de bir değişiklik gözlenmektedir. Bu kapsamda Türkiye 1990’ların başına değin 15 dış politika krizinin doğrudan tarafı olmuştur. Bu dönemde gerek uluslararası sistemsel değişiklikler gerekse Türkiye’de çok partili siyasal yaşamın getirmiş olduğu yapısal değişiklikler krizlerin yönetilmesinde olduğu kadar “kriz”lerin anlamlandırılmasında da farklılaşmaya yol açmıştır. Bu dönemde Türkiye’nin Lozan dengesi içerisinde bir ölçüde dengelenmiş bulunan ilişkileri özellikle Yunanistan bağlamında yeniden uyuşmazlık, çatışma ve krizlerle karşılaşmaya başlamıştır. Kıbrıs ve Ege Denizi’ne ilişkin uyuşmazlıkların şekillendirmiş olduğu uzun soluklu çatışmalar ve bunların içinde zamana yayılan çok sayıda kriz günümüze değin varlığını sürdürmüştür. Michael Brecher ve Jonathan Wilkenfeld’in uzun soluklu çalışmalarında şekillenen “tekrarlayan çatışma” (protracted conflicts) tanımlamasına uygun olarak Türkiye ve Yunanistan arasında, azınlıklar, Kıbrıs, Ege Denizi konulu uyuşmazlıkları ile ilgili krizler projemizin somut örnekleri olarak incelenmiştir. Projemizin araştırmış olduğu 34 krizden 14’ü doğrudan ve/ya dolaylı olarak Yunanistan ile yaşanmıştır. Bu somut durum iki ülke arasındaki uyuşmazlıkların henüz esaslı bir çözüme ulaştırılamadığı gerçeği ile de uyumludur. İki ülke arasındaki krizler atlatılmış olmasına rağmen henüz uyuşmazlıklar çözülememiştir.
Dış politika karar alma süreçleri bakımından da 1945 sonrası dönem kimi özgünlükleri beraberinde getirmiştir. Örneğin dış politika konuları çok partili siyasal hayatın iktidar-muhalefet ilişkilerinde rekabet ve çatışma konularından biri olarak gündelik hayatta yerini almıştır. Bu bağlamda tek parti dönemlerinden farklı olarak hükümetler çok partili siyasal yaşantımızda koalisyon hükümetleri kurarak kriz dönemlerinde karar alma süreçlerine yeni bir boyut eklemiştir. Koalisyon dönemlerinde ortaya çıkan krizlerde siyasal karar alıcıların krize ilişkin görüşlerinin her zaman örtüşmesi mümkün olmadığı gibi dış politikanın yürütülmesi de zorlaşmıştır. Özellikle 1970 sonrası dönemde CHP-MSP koalisyon hükümetinde koalisyon ortaklarının Kıbrıs sorununa ve izlenen siyasaya faklı önceliklerle yaklaşmaları hükümetin dağılmasının da yolunu açmıştır. 
Bu dönemde bir başka değişiklik ise demokrasinin askıya alındığı ve parlamentonun kapatıldığı ara rejim dönemlerinin Türk siyasal hayatına girmesi olmuştur. Sivil dönemlerden farklı olarak ara rejim dönemlerinde karar alıcının mevcut seçenekleri değerlendirirken sorumlu olduğu bir demokratik mekanizmanın olmaması krizlerin yönetilmesine de yansımıştır. Bu dönemlerde kurulan hükümetlerin temel değer ve önceliklerin sivil dönemlerdekinden farklı olarak dış baskılara daha açık hale geldiği somut krizler özelinde de kolaylıkla söylenebilir. Haşhaş ekiminin yasaklanması, Yunanistan’ın NATO askeri kanadına dönüşü ve ardından gelen Limni’nin silahlandırılması sürecinde karar alıcılar dış baskılara direnememiştir.
Dış politika karar alma süreçlerinde lider profilleri bakımından da ilginç bir sonuç ortaya çıkmaktadır. Anayasal olarak siyasal sorumluluğun yürütme organında toplanması ve cumhurbaşkanı-başbakan ilişkisi kriz durumlarında daha belirgin olarak gözlenebilmektedir. Kurucu liderler özelinde baktığımızda Cumhurbaşkanı Atatürk ile Başbakan İnönü arasında dış politikanın yürütülmesinde zaman zaman farklı düşünce ve yöntemlerin iki lider arasında bir çatışma yarattığı görülmektedir. Demokratik dönemlerde de buna benzer olayların görüldüğü söylenebilir. Özellikle 1990 sonrasında Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın siyasal sorumluluğunun anayasal sınırlarını zorlayarak Başbakan ve Bakanlar Kurulu’nu dış politika görüşlerine ikna etmeye çalışması siyasal süreçte bir tür karar alma krizi yaratmıştır. Böylesi girişimler dış politikada siyasal karar alıcının gerçekte kim olduğu tartışmalarını yaratırken cumhurbaşkanını kamuoyu önünde görünür kılmaktadır. Başbakanın ve Bakanlar Kurulu’nun yetkileriyle donatılmış bir cumhurbaşkanı profili bu kez yürütmenin asıl sorumlusu/yetkilisi olan Başbakanın konumunu zayıflatmaktadır. Kimi önemli farklılıklarla beraber buna benzer bir durum Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in görev sürecinde de görülebilir. Nahçivan Krizi, Kardak Kayalıkları Krizi, Suriye-Öcalan Krizi gibi önemli krizlerde Cumhurbaşkanı Demirel hükümetle beraber hareket etmekle beraber başbakanlardan daha fazla ön planda görülmüş kriz yönetim stratejilerinin belirlenmesinde rol oynamış hatta krizlerdeki müzakerelere Demirel yön vermiştir.
Bunlar ilk etapta Cumhuriyet dönemi dış politika krizlerinde ortaya çıkan bulgulardan bazılarıdır. Cumhuriyet dönemi dış politika krizlerinin kapsamlı bir analizini yapabilmek için daha uzun süreli projelerin ve konuyla ilgilenecek akademisyenlerin varlığına ihtiyaç vardır. Halihazırda projemizin bulguları araştırmamızın kapsamının daha da genişletilmesi gerektiği kanaati vermektedir. Dış politika krizlerine odaklanan çalışmamızın karar alma sürecine  ve aktörlere, kurumlara ilişkin boyutları araştırılmaya muhtaçtır. Örneğin Türkiye’de karar alıcıya, karar alıcının bilişsel/operasyonel kodlarına, liderlik özelliklerine ilişkin çalışmalar henüz yeni yeni yapılamaya başlanmıştır ve kriz durumlarında siyasal sorumluluğu üstlenmiş bulunan karar alıcıların liderlik özellikleri hakkında hala çok az bilgi mevcuttur. Benzer durum kurumların işleyişi hakkında da söylenebilir; Dışişleri Bakanlığı’nın kriz yönetim süreçlerinde nasıl bir rol oynadığı, kriz yönetim kültürüne sahip olup olmadığı ayrıca araştırılması gereken bir konudur. Bu bakımdan “kapalı kutu” olan başka kurumlardan da söz edilebilir; Milli Güvenlik Kurulu, Milli İstihbarat Teşkilatı bu kurumlardandır. Örnek olaylarımızı incelerken her iki kurumun da karar alıcının krize ilişkin görüş ve stratejilerinin oluşumunda önemli roller üstlenmiş olduğu görülmektedir. Oysa söz konusu kurumlar hakkında kapsamlı araştırmalar oldukça nadirdir. Bu ve benzeri yeni araştırma alanlarının Türkiye’de genç nesil akademisyenlerin çalışma alanları olması için teşvik edilmesi, desteklenmesi gerekmektedir.
Bununla birlikte Türkiye’de dış politika konularında araştırma yapmanın önündeki yapısal engellerin başında ise bilgiye ulaşma gelmektedir. Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Dışişleri Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı, Savunma Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı gibi kurumların arşivlerinin tasnifi ve akademisyenlerin kullanımına açılması için yürütülen çabalarda eski dönemlere göre bir iyileşmeden söz edilebilse de henüz tam olarak istenen düzeye geldiğini söylemek mümkün değildir. Dolayısıyla özellikle dış politika kriz süreçlerinde kararların alındığı toplantılara ilişkin tutanakların ya olmaması ya gizliliğinin kaldırılmaması ya da henüz tasnif edilmemiş oluşu bu konuda çalışan araştırmacıların bilgiye ulaşmalarını zorlaştırmakta; gazete arşivleri, anılar ve gazeteci yazarların incelemeleri neredeyse temel kaynak haline gelebilmektedir. 
TÜBİTAK 1001 Projesi (112K172) olarak desteklenen projede 12 araştırmacı-bursiyer olarak 3 yıl görev yapmış ve toplam 34 dış politika krizi örneğini araştırmıştır. Araştırma faaliyetleri sürerken gerek lisansüstü bursiyerlerimizin gerekse YTÜ Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler lisansüstü programları ve Harp Akademileri Stratejik Araştırmalar Enstitüsü-SAREN’in lisansüstü programlarındaki genç akademisyenlerin dış politika, karar alma, kriz yönetimi, çatışma çözümü,  vb. konularda hazırladıkları tez çalışmaları projemizin çalışmalarından yararlanılarak hazırlanmış ve desteklenmiştir. Bu süreç içerisinde (2013-2015) proje çalışmalarından yararlanılarak hazırlanan 5 yüksek lisans tezi tamamlanarak literatüre kazandırılmıştır. Hâlihazırda dış politika krizleri, uluslararası krizler, çatışma yönetimi, krizlerde sivil-asker işbirliği, devlet-dışı aktörler ve ülke analizleri özelinde 10’a yakın doktora tezi yönetilmektedir. Bunlardan bir kısmı yakın zamanda tez savunma sürecine girecek ve literatürdeki yerlerini alacaktır. 
Projemizin akademik üretkenliği proje ve yayın olarak da sürmektedir. Yıldız Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı Doktora Programı’nda yürütmekte olduğumuz 2 doktora tezi TÜBİTAK proje desteğimizin yanı sıra YTÜ BAPK tarafından da yeni birer proje olarak destek kazanmıştır. Araştırma sürecinde çok sayıda uluslararası bildiri, kitap içinde bölüm ve makale TÜBİTAK desteği de belirtilerek yayınlanmıştır. Ayrıca proje çerçevesinde seçilen örneklerin tartışıldığı “Analyzing Foreign Policy Crises in Turkey: Conceptual, Theoretical and Practical Discussions”, başlıklı bir derleme kitap Fuat Aksu ve Helin Sarı Ertem’in editörlüklerinde Cambridge Scholars Publishings tarafından 2016 yılı başlarında basılacaktır.
Projemizin özgün katkılarından bir başkası ise internet sayfası üzerinden sonuçların ve yayınlarımızın paylaşılmasıdır. Henüz sadece Türkçe olarak www.tfpcrises.org ve www.tdpkrizleri.org alan adları ile yayın yapan sitemiz süreç içerisinde İngilizce olarak da yayımlanacaktır. Sitemizde kriz yönetimi ve kriz analizi özelinde hazırlanan bir kavram, tanım sözlüğünün yanı sıra kriz analizinde yararlanmış olduğumuz tablolar da kullanıma açılacaktır. Üç yıllık proje çalışması sonuçlarının kısa özetleri proje sonuç raporunun teslimiyle beraber kamuya açık hale getirilecektir. Bu bağlamda sitemizin sürekli güncellenen ve içeriğinin zenginleşeceğini düşündüğümüz bir yapısı vardır. Gelecek öneri ve değerlendirmeler doğrultusunda kullanımı süreç içerisinde daha da artmış olacaktır.
Projemizin başarı öyküsünde teşekkür etmemiz gereken kişi ve kurumları unutmuş değiliz. Teşekkür etmemiz gerekenlerin başında dış politika, kriz yönetimi alanında doktora düzeyinde başlatmış olduğumuz derslerde ilgi, bilgi ve sorularıyla bizlere destek veren genç bilim insanlarımız gelmekte; Harp Akademileri Komutanlığı Silahlı Kuvvetler Yüksek Sevk ve İdare Akademisi’nin, Kuvvet Akademilerinin her kademedeki seçkin kurmay subayları, müdavimleri proje çalışmalarımızın tartışmaya açılmasında, paylaşılmasında değerli eleştiri ve katkılarıyla bizleri cesaretlendirmiş oldular; kendilerine içtenlikle teşekkür ediyoruz. 
Yıldız Teknik Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanları Prof. Dr. Güler Aras, Prof. Dr. Kenan Aydın projemizin yaşama geçmesinde, ilerlemesinde, uluslararası akademik faaliyetlere katılımında cesaretlendirici ve yol açıcı oldular; kendilerine teşekkür ediyoruz. Bu süreçte TÜBİTAK 1001 projemizin yanı sıra üniversitemiz BAPK’nin desteklemiş olduğu 2 Doktora Tez projemiz daha yaşama geçirildi ve doktora bursiyerlerimiz tezlerine destek sağlamış oldular. Üniversitemizin Bilimsel Araştırma ve Proje Koordinatörlüğü personeli projemizin bütün bürokratik sürecinde güler yüzleriyle bizleri bilgilendirdiler, projelere ve akçeli işlerin karmaşıklığına olan korkumuzu aşmamıza yardımcı oldular. 
Proje sürecinde raporlarımızı değerlendiren ve önerilerinden, eleştirilerinden katkılarından samimiyetle yararlanmış olduğumuz proje danışmanımıza, ARDEB – SOBAG birimi  ve çalışanlarına TÜBİTAK nezdinde içtenlikle teşekkür ediyoruz. Projemizin “yaşayan” niteliği göz önünde tutulduğunda bir sosyal bilimler gerçeği olarak kaçınılmaz olarak “eksik” yanları olabilir; olabildiğince maddi “hata”dan arındırılmaya özen gösterilen bu çalışmada varsa hatalar proje ekibimize aittir.
Proje Ekibi Adına
Fuat Aksu