Türkiye’nin Dış Politika Krizlerinde Tehdit ve Saldırı Yoğunluğu

Karar alıcının krizi tetikleyen eylem ve davranışa yüklediği anlam her krizde aynı düzeyde değildir. Bu durum örnek krizlerimizde de gözlenmektedir. Karar alıcı krizi tetikleyen eyleme bağlı olarak hangi temel değer ve önceliklerine yönelik ne türden ve hangi ölçüde etkili bir tehdit ve/ya fiili saldırının olduğuna bağlı olarak kendi tepkisini belirlemektedir. Dolayısıyla karar alıcının tetikleyici bir gelişmeden doğan risk, tehlike, tehdit ve/ya saldırıyı birden fazla parametre özelinde dikkate alması mümkündür.


ALGILANAN TEHDİDİN CİDDİYETİ

VARLIĞA YÖNELİK TEHDİT

TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜ

AĞIR HASAR

SİYASİ

EKONOMİK

BASKI

SINIRLI ASKERİ TEHDİT

SAYGINLIK VE HAK KAYBI DOĞURACAK TEHDİT

ULUSLARARASI SİSTEM VE/YA BÖLGESEL ALT SİSTEMDE ETKİ KAYBI

Karar alıcının krizi tetikleyen eylem ve davranışa yüklediği anlam her krizde aynı düzeyde değildir. Bu durum örnek krizlerimizde de gözlenmektedir. Karar alıcı krizi tetikleyen eyleme bağlı olarak hangi temel değer ve önceliklerine yönelik ne türden ve hangi ölçüde etkili bir tehdit ve/ya fiili saldırının olduğuna bağlı olarak kendi tepkisini belirlemektedir. Dolayısıyla karar alıcının tetikleyici bir gelişmeden doğan risk, tehlike, tehdit ve/ya saldırıyı birden fazla parametre özelinde dikkate alması mümkündür. Projemizde ICB Projesinde yararlanılan parametreler esas alınarak yapılan analizde aşağıdaki bulgular ortaya çıkmıştır.

Tablo’dan da gözlemlenebileceği gibi on krizde doğrudan Türkiye’ye veya Türkiye’nin statüsünü koruma yükümlülükleri bakımından taahhüt altında bulunduğu aktörlere yönelik tehditleri “varlık ve toprak bütünlüğüne yönelik tehdit” olarak gördüğü anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bu düzeyde bir tehdit algısı kriz yönetim stratejileri açısından askeri kuvvet kullanma tehdidine başvurma olasılığını da yükseltmektedir. Kıbrıs ve Nahçivan krizlerinde Türkiye antlaşmalardan kaynaklanan statüyü ihlal eden tehdit ve saldırıları ortadan kaldırmak için zorlayıcı diplomasiden yararlanarak krizleri çözmüştür.

Sekiz dış politika krizinde ise Türkiye’nin meşruiyetçi bir yaklaşım izlediği anlaşılmaktadır. Söz konusu krizleri tetikleyen eylemler Türkiye’nin temel değer ve öncelikleri bakımından tek yanlı bir statü değişikliği yaratacak nitelikte olduğundan dolayı ya daha önce üzerinde zımni bir anlaşmanın olduğu veya daha henüz bir anlaşma yapılamamış bir konuda hak kaybına uğramamak için tepki geliştirmek zorunda kalmıştır. Bu nitelikteki tehdit algısının azınlıkların statülerinin ihlalinden kaynaklanmış olması karar alıcı bakımından duyarlılığı askeri değil fakat siyasi bir tehdit algısına yöneltmektedir. Diğer yandan henüz bir anlaşmaya varılamamış bir konuda (deniz yetki alanlarının belirlenmesinde olduğu gibi) ortaya çıkan krizlerde fiili durum ve/ya oldu-bitti yaratma çabaları karar alıcı tarafından hak kaybı yaratacak tehditler olarak değerlendirilmiş ve konu “kriz” olarak değerlendirilmiştir.

Beş krizde ise uluslararası ve/ya bölgesel alt sistemde Türkiye’nin nüfuz ve etkinliğini bozacak ve/ya etki kaybına neden olabilecek eylemler söz konusudur. Bu krizlerin her birinde etki kaybı ve Türkiye’nin önceliği, çıkarı birbirinden farklıdır. Ancak Türkiye söz konusu krizlerin yönetim süreçlerinde bir tür meydan okuma ile karşı karşıya kalmıştır. Iraklı Sığınmacılar Krizi’nde Türkiye sığınan Kürtlerin güvenliğini sağlamak amacıyla sınırlarını sığınmacılara açmış, Irak ile ilişkileri gerginleşmiştir. Süleymaniye Baskını Krizi’nde ise doğrudan Türk askeri timini, dolayısıyla Irak’taki askeri varlığını hedef alan bir saldırı ile karşılaşmış ve saldırıyı önleyemediği gibi sonrasında da tepkisini göstermekte yetersiz kalmıştır. Fiili olarak Irak’taki güç ve nüfuz mücadelesinin izleri bu krizde gözlenmektedir. Bölgede bağımsız bir Kürt yönetiminin oluşmasının önünde engel olma potansyeli veya Irak’taki Türkmen varlığının hak ve çıkarlarının korunmasında Türkiye’nin üstlenmiş olduğu destekleyici rol bu baskın dolayısıyla sorgulanmış ve sınanmıştır. Türkiye ile ABD’nin Irak özelindeki siyasasının temel parametrelerinin çatıştığı bu krizde somutlaşmıştır. Dolayısıyla saldırının Türkiye’yi baskı altında tutma hedefine dönük olduğu da söylenebilir. Mavi Marmara Krizi’nde ise Türkiye’nin Filistin sorununa ilişkin olarak aktif bir siyasa izlemeye çalışmasının İsrail-Türkiye ilişkileri bakımından bir meydan okuma ve çatışma sürecine yol açacağı sinyalleri okunmaktadır. Türkiye’nin Gazze’ye uygulanan ablukanın meşruiyetini sorgulayan açıklamaları ve yardım filosunu desteklemiş olması İsrail bakımından bir meydan okuma olarak algılanmıştır. Müdahale sonrasında Türkiye’nin sert açıklamaları ve istemleri de gelişmeleri bölgesel saygınlık ve nüfuz açısından değerlendirmiş olduğunu göstermektedir.

Tablo 19: Türkiye’nin Dış Politika Krizlerinde Tehdidin Yoğunluğu

ALGILANAN TEHDİDİN CİDDİYETİ

KRİZLER

   

VARLIĞA YÖNELİK TEHDİT

1964 KIBRIS I 

1967 KIBRIS II 

1974 KIBRIS III 

TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜ

1924 MUSUL KRİZİ   

1945 SOVYET TALEPLERİ 

1998 SURİYE – ÖCALAN KRİZİ 

1936 SANCAK KRİZİ 

1996 KARDAK KRİZİ 

1929 KÜÇÜK AĞRI 

   

1991 NAHÇİVAN KRİZİ 

AĞIR HASAR

     

SİYASİ TEHDİT

     

SINIRLI ASKERİ TEHDİT

1935 BULGARİSTAN KRİZİ 

1974-1979 NOTAM-FIR 

1997 S300 FÜZE KRİZİ 

1957 SURİYE 

1981 LİMNİ KRİZİ   

 

SAYGINLIK VE HAK KAYBI DOĞURACAK TEHDİT

1926 BOZKURT LOTUS 

1987 KITA SAH. KRİZİ 

1994-1995 EGE DENİZİ KRİZİ 

1955 6-7 EYLÜL OLAYLARI 

1989 BULGARİSTAN GÖÇÜ   

2003 DOĞU AKDENİZ MEB 

1973-1976 KITA SAHANLIĞI 

1989-1990 BATI TRAKYA KRİZİ 

2011 SURİYE KRİZİ

EKONOMİK TEHDİT

1968-1973 AFYON KRİZİ   

   

ULUSLARARASI SİSTEM VE/YA BÖLGESEL ALT SİSTEMDE ETKİ KAYBI

1958 IRAK KRİZİ 

1988 -1991 IRAKLI SIĞINMACILAR KRİZİ 

2014 IŞİD REHİNE KRİZİ 

 

2003 SÜLEYMANİYE BASKINI 

2010 MAVİ MARMARA 

BASKI

1942 STRUMA KRİZİ 

1964 JOHNSON MEKTUBU 

1992 TCG MUAVENET KRİZİ