1974-1976 KITA SAHANLIĞI KRİZİ
ÖZET:
Kıta sahanlığı konusu Türkiye ve Yunanistan arasında uyuşmazlık düzeyinde ilk kez, Türkiye’nin 18 Ekim 1973 tarihinde Ege Denizi’nde Türk Karasuları dışında ve kıta sahanlığında bulunan alanlarda Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’na (TPAO) 27 adet petrol arama ruhsatı vermesiyle gündeme gelmiştir. Yunanistan bu ruhsatları tanımadığını bir nota ile bildirerek durumu protesto etmiş ve gelişmeler kriz düzeyine kadar tırmanan olaylara yol açmıştır. Kıta sahanlığı konusunda ilk kez ortaya çıkan bu anlaşmazlık Türkiye’nin Kıbrıs’a 1974 yılı Temmuz ve Ağustos aylarında yaptığı müdahalenin yarattığı gerginlik ortamından da beslenerek nihayetinde iki ülke arasında bir krize neden olmuştur. Bu süreçte iki ülke arasında karşılıklı notalar verilmiş, gerginlik askeri hareketliliğe yol açacak boyutlara ulaşmıştır. 6 Ağustos 1976 tarihinde Türkiye’nin Ege Denizi’nde araştırma yapmak üzere MTA SISMIK-I araştırma gemisini görevlendirmesi sonrasında, bu duruma tepki gösteren Yunanistan bir yandan konuyu Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik konseyine taşırken diğer yandan da UAD’na başvuruda bulunmuştur.Güvenlik Konseyi Türkiye ve Yunanistan’ı aralarındaki uyuşmazlığı BM ilkelerine uygun yöntemleri dikkate alarak, doğrudan görüşmelerle çözümlendirmeleri tavsiyesinde bulunmuş, iki ülke arasındaki görüşmeler süreci kolaylaştırmak amacıyla, mevcut gerginliğin azaltılması yönünde tarafların ellerinden gelen bütün çabayı göstermesini istemiştir. UAD Yunanistan’ın geçici önlemler alınmasına ilişkin istemini öncelikli olarak ele almıştır. Bu kararında: Tartışma konusu olan alanlarda girişilecek araştırma işlemlerinin tarafların haiz olmadıkları hakların doğumuna veya haiz oldukları hakların yitimine yol açmayacağını belirttikten sonra, Türkiye tarafından yapılan sismik araştırmaların deniz yatağı ve toprak altına ve doğal kaynaklarına zarar verebilecek nitelikte olmadığını geçici olduğunu, deniz yatağında tesis kurulmasını gerektirmediğini, doğal kaynakların kullanılması ve tahsisi gibi işlemlerin yapılmadığını dikkate alarak, olayda statünün 41. Maddesi anlamında dava konusu olan haklara giderilmesi imkansız bir zararın verilmesi tehlikesinin bulunmadığına karar vermiştir.
BM güvenlik Konseyi ve UAD’nın ihtiyati tedbirler konusundaki kararları sonrası, gerginliğin sürmesine koşut olarak taraflar arasındaki görüşmeler yeniden başlamıştır. Yeniden başlayan görüşmeler, 2-11 Kasım 1976 tarihlerinde Bern’de toplanan heyetlerin görüşmeleri sonrasında yayınlanan Bern Deklarasyonu ile kriz sonlandırılmış ve uyuşmazlık konusu da dondurulmuştur.
1974 -1976 AEGEAN SEA CONTINENTAL SHELF CRISIS-I
ABSTRACT
In Turkish – Greek relations delimitation of the continental shelf became an issue of dispute after 18 October 1973 when Turkey granted concessions for sea-bed exploration to Turkish Petroleum Company (TPAO) in 27 areas outside the Turkish territorial waters in Aegean Sea. Greece protested this action by a note verbale which refused to accept the Turkish concessions for exploration. Affected also by the tension sourced from Turkey’s intervention to Cyprus in July and August 1974, the issue developed to become a crisis between the two countries. In the course of events the two countries exchanged notes and the tension reached up to a high level to include military activities.
After Turkish survey ship MTA SISMIK-I was sent to Aegean Sea on 6 August 1976, Greece appealed to United Nations (UN) Security Council and International Court of Justice (ICJ) simultaneously. UN Security Council, in response to Greek appeal, recommended both parties to exercise restraint in order to reduce the present tension in the area in a peaceful way. The ICJ on the other hand, processing Greek request for interim measures, found it not necessary to take any measures. Firstly ICJ stated that the survey activity would not give either party to claim new rights or lose the existing ones. The ICJ decided that Turkish seismic exploration activity would do no harm to sea-bed and natural resources. It was also stated that there was no issue or action which would cause irreparable consequences.
In the aftermath of UN Security Council’s recommendation and ICJ decision on interim measures, talks between the parties restarted. Representatives of the two countries met in Bern between 2 and 11 November 1976. On 11 November 1976 they signed a ten-item agreement known as the Bern Agreement which formed the basis of future talks. As such, the crisis was finalised and the dispute was frozen.
1974- 1976 KITA SAHANLIĞI KRİZİ
Genel
Kıta sahanlığı konusu Türkiye ve Yunanistan arasında uyuşmazlık düzeyinde ilk kez, Türkiye’nin 18 Ekim 1973 tarihinde Ege Denizi’nde Türk Karasuları dışında ve kıta sahanlığında bulunan alanlarda Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’na (TPAO) 27 adet petrol arama ruhsatı vermesiyle gündeme gelmiştir. [1] Yunanistan bu ruhsatları tanımadığını bir nota ile bildirerek durumu protesto etmiş ve gelişmeler kriz düzeyine kadar tırmanan olaylara yol açmıştır.
Bu tarihin öncesinde Yunanistan, 1958 Cenevre Sözleşmesini dayanak alarak kendisine ait olarak gördüğü kıta sahanlığı üzerinde 1961 yılından beri petrol araştırma izinleri vermekteydi. Yunan tarafına göre, 1972 yılında kabul etmiş olduğu Cenevre Sözleşmesi gereği, kendisine ait olan adaların deniz yatağında egemenlik hakları bulunmaktaydı. Türkiye tarafından 18 Ekim 1973tarihinde verilen arama izinleri ise Yunanistan’a ait olan Semadirek, Limni, Midilli, Bozbaba, Sakız, İpsara ve Antipsara adalarının batısında bulunan deniz yataklarının üzerindeydi ve bu durum Yunanistan tarafından kabul edilemez olarak değerlendirilmişti.
Uyuşmazlığın gelişmesi sürecinde Yunanistan, 1958 Cenevre Sözleşmesinin 6. Maddesi 1. Paragrafına göndermede bulunarak, kıyıları karşı karşıya bulunan devletler arasında yapılacak kıta sahanlığı sınırlandırmasında ortay hat kuralının paylaşımda eşitliği sağlayacak kural olduğunu iddia etmiştir. Ayrıca Yunanistan, Türkiye’nin bölgede vermiş olduğu petrol arama izinlerini tanımadığını belirterek, 1958 Cenevre Sözleşmesi’nin 2. Maddesinin 2. ve 3. paragrafları hükümlerine göre, söz konusu adaların doğal kaynakları üzerinde araştırma yapmak ve bunlardan yararlanmak konusunda egemen haklara sahip olduğunu ve bunları saklı tuttuğunu açıklamıştır.[2] Bu süreçte Türkiye temel olarak, kıta sahanlığı sınırlandırması için uygulanacak hukuk kuralının, eşit uzaklık kuralı olduğunu kabul edemeyeceğini, aksine kıyıları karşılıklı iki devlet arasında kıta sahanlığının sınırlandırılmasında uygulanacak esas kuralın devletler arasında bir anlaşma sağlanması olduğunu savunmuştur. Türkiye’ye göre, hem Cenevre Sözleşmesinde hem de Uluslararası Adalet Divanı’nın(UAD) önceki kararlarında eşit uzaklık kuralı, bir anlaşmaya varılamıyorsa ve özel şartlar başka bir sınırlandırmayı haklı göstermiyorsa üçüncü bir seçenek olarak gösterilmiştir.[3]
Bu şekilde başlayan uyuşmazlık, zaman içinde tırmanarak gelişmiş, Türkiye’nin Kıbrıs’a 1974 yılı Temmuz ve Ağustos aylarında yaptığı müdahalenin yarattığı gerginlik ortamından da beslenerek nihayetinde iki ülke arasında bir krize neden olmuştur. Bu süreçte iki ülke arasında karşılıklı notalar verilmiş, gerginlik askeri hareketliliğe yol açacak boyutlara ulaşmıştır. 6 Ağustos 1976 tarihinde Türkiye’nin Ege Denizi’nde araştırma yapmak üzere MTA SISMIK-I araştırma gemisini görevlendirmesi sonrasında, bu duruma tepki gösteren Yunanistan bir yandan konuyu Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik konseyine taşırken diğer yandan da UAD’na başvuruda bulunmuştur.
Güvenlik Konseyi Türkiye ve Yunanistan’ı aralarındaki uyuşmazlığı BM ilkelerine uygun yöntemleri dikkate alarak, doğrudan görüşmelerle çözümlendirmeleri tavsiyesinde bulunmuş, iki ülke arasındaki görüşmeler süreci kolaylaştırmak amacıyla, mevcut gerginliğin azaltılması yönünde tarafların ellerinden gelen bütün çabayı göstermesini istemiştir. UAD Yunanistan’ın geçici önlemler alınmasına ilişkin istemini öncelikli olarak ele almıştır. Bu kararında: Tartışma konusu olan alanlarda girişilecek araştırma işlemlerinin tarafların haiz olmadıkları hakların doğumuna veya haiz oldukları hakların yitimine yol açmayacağını belirttikten sonra, Türkiye tarafından yapılan sismik araştırmaların deniz yatağı ve toprak altına ve doğal kaynaklarına zarar verebilecek nitelikte olmadığını geçici olduğunu, deniz yatağında tesis kurulmasını gerektirmediğini, doğal kaynakların kullanılması ve tahsisi gibi işlemlerin yapılmadığını dikkate alarak, olayda statünün 41. Maddesi anlamında dava konusu olan haklara giderilmesi imkansız bir zararın verilmesi tehlikesinin bulunmadığına karar vermiştir.
BM güvenlik Konseyi ve UAD’nın ihtiyati tedbirler konusundaki kararları sonrası, gerginliğin sürmesine koşut olarak taraflar arasındaki görüşmeler yeniden başlamıştır. Yeniden başlayan görüşmeler, 2-11 Kasım 1976 tarihlerinde Bern’de toplanan heyetlerin görüşmeleri sonrasında yayınlanan ve Bern Deklarasyonu ile kriz sonlandırılmış ve uyuşmazlık konusu da dondurulmuştur
Bu krizin ilk evresinde uyuşmazlığa yol açan asıl konunun, Türkiye ile Yunanistan arasında Ege’de kıta sahanlığının sınırlandırılmasına ilişkin bir statü belirlenmemiş olması görünmektedir. Bununla birlikte uyuşmazlığın başlangıcının 1973 yılına rastlamasındaki etkenlerden birini, Arap-İsrail Savaşı sonrasında yaşanan petrol ambargosu ile hemen ertesinde petrol fiyatlarının aşırı artışı ve Ortadoğu’dan petrol ithaline çok büyük fiyatlar ödenmek zorunda kalınışı oluşturur. Bu güne kadar acil bir enerji kaynağı arayışı içinde olmayan Türkiye, petrole aşırı miktarda ücret ödemek yerine kendi petrolüne sahip olmak istemiş olabilir. Ayrıca Yunanistan’ın kendisine danışmadan ortaklaşa kullanılabilecek alanlarda petrol arama izni veriyor olmasını kabul edilebilir bulmamış ve pozisyon almak üzere kendi arama izinlerini vermiştir. Diğer önemli bir nedenin de, Kuzey Ege’de Taşoz Adası civarında petrol bulunma olasılığının dile getirilmesi[4] ve Yunanistan’da bulunan askeri Cunta yönetiminin Taşoz Adası civarında çok zengin petrol kaynaklarının var oluğu yönünde yaptıkları abartılı açıklamaların[5] Türkiye üzerinde oluşturduğu Ege’deki haklarından yoksun bırakılıyor olma algısının olduğunu söylemek mümkündür.
Uyuşmazlık-Kriz sürecinin analizi
Tüm sürecin analizinde; krizin yönetilmesinde rol alan karar alıcılar başta olmak üzere, uyuşmazlık ile başlayıp zaman içinde krize kadar tırmanan olayların karşılıklı hamleleri içerecek şekilde kronolojisi, krizin oluşturduğu tehdit algısı dahil değişik parametrelere göre sınıflandırılması, tarafların kriz yönetim stratejileri ve yöntemleri ve nihayetinde krizin sonlandırılmasıyla oluşan yeni durumun incelenmesi önem kazanmaktadır.
Karar alıcılar
Yeni bir uyuşmazlık alanı olarak başlayan ve kriz seviyesine kadar yükselen olayların ve karar alma süreçlerinin analizine, her iki taraftaki karar alıcıların kimler olduğu ile başlanacaktır. Uyuşmazlığın başladığı ilk andan itibaren krizin sonuçlandığı tarihe kadar Türkiye’de karar alma mekanizması sürekli değişmiştir. Ekim 1973 – Kasım 1976 döneminde Türkiye’de dört farklı hükümet görev yapmıştır. Bu döneme bakıldığında Türkiye’de görev yapan hükümetler ve karar mekanizmasında siyasi sorumlu olarak bulunan başbakanlar aşağıdaki gibidir:[6]
HÜKÜMET BİLGİLERİ |
BAŞBAKAN |
BAŞBAKAN YARDIMCILARI |
KOALİSYON PARTİLERİ |
|||||
HÜKÜMET ŞEKLİ |
BAŞLANGIÇ TARİHİ |
BİTİŞ TARİHİ |
ADI SOYADI |
KENDİ PARTİSİ |
PARTİ 1 |
PARTİ 2 |
PARTİ 3 |
|
KOALİSYON - GEÇİCİ |
15 Nisan 1973 |
26 Ocak 1974 |
MEHMET NAİM TALU |
AP |
-Nizamettin ERKMEN |
CGP |
- |
- |
- Kemal SATIR |
||||||||
KOALİSYON |
26 Ocak 1974 |
17 Kasım 1974 |
BÜLENT ECEVİT |
CHP |
Necmettin ERBAKAN |
MSP |
- |
- |
AZINLIK-GEÇİCİ |
17 Kasım 1974 |
31 Mart 1975 |
SADİ IRMAK |
CGP |
Zeyyat BAYKARA |
- |
- |
- |
KOALİSYON |
31 Mart 1975 |
21 Ocak 1977 |
SÜLEYMAN DEMİREL |
AP |
- Necmettin ERBAKAN |
MSP |
MHP |
CGP |
- Turhan FEYZİOĞLU |
Her ne kadar bu dönem içinde dört farklı hükümet görev yapmışsa da, uyuşmazlığın ilerleyen ve tırmanmanın arttığı dönemlerde daha çok Bülent Ecevit ve Süleyman Demirel etkin aktörler olarak ön plana çıkmıştır. Özellikle krizin tepe noktasına ulaştığı zaman diliminde, Süleyman Demirel karar alıcı ve ikili görüşmelerde bulunan lider olarak etkin rol oynamıştır. Dönem boyunca Türkiye Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk görev başındadır.
Yunanistan tarafı için ise durum biraz farklı olmakla birlikte, krize ilişkin gerginliğin arttığı dönemde istikrarlı bir yönetimin varlığından söz edilebilir. Türkiye’nin Kıbrıs müdahalesine kadar Yunanistan’daki rejime hâkim olan cunta yönetimi döneminin (1967-1974) son Başbakanı olan Adamantios Androutsopolos, 26 Temmuz 1974 tarihinde görevi bırakmış, yerine geçici olarak Konstantinos Karamanlis görevi almıştır. Aynı yıl Kasım ayında yapılan seçimler sonrasında Karamanlis’in kurduğu Yeni Demokrasi Partisi meclis çoğunluğunu sağlayarak iktidara gelmiş ve kriz sürecini de kapsayan yıllar boyunca, 1980 yılına kadar iktidarda kalmıştır. [7] Cunta döneminin sona ermesiyle iktidara gelen Karamanlis Dışişleri bakan yardımcılığına Dimitrios Bitsios’u getirmiştir. Kasım 1974’te yapılan seçimlerde, kazanarak iktidara gelmesi sonrasında da dış işleri bakanı olarak atamıştır. 1976 krizinin tırmanma ve kriz yönetim süreçlerinde Bitsios etkin rol oynamıştır.
Böyle bakıldığında 1974 Temmuz ayından itibaren, 1976 kıta sahanlığı krizine yol açan olaylar süresince, Türkiye’de biri geçici azınlık hükümeti, diğer ikisi koalisyon hükümetleri olmak üzere üç farklı hükümet ve başbakan görev yapmıştır. Buna karşın aynı dönem içinde Yunanistan daha istikrarlı bir siyasi tablo içerisinde sadece tek bir başbakan ve meclis çoğunluğuna sahip bir hükümet tarafından yönetilmiştir.
Burada vurgulanması gereken önemli konu, uyuşmazlık- tırmanma-kriz evrelerinde Türkiye’de farklı hükümetlerin iktidarda bulunmuş olması ve farklı liderlerin karar alıcı olarak rol almış olmasına karşın, hem dış politika davranışı hem de sorunun çözümüne ve krizin çözümüne ilişkin tutumun süreklilik ve tutarlık göstermiş olmasıdır.
Olayların kronolojisi ve karşılıklı hamleler
1 Kasım 1973 tarihinde petrol arama ruhsatları üzerinden başlayan kıta sahanlığı uyuşmazlığı zaman içinde gelişerek/tırmanarak krize dönüşmüştür. Kriz, uyuşmazlığın başlamasından 1106 gün sonra 11 Kasım 1976 tarihinde Bern Deklarasyonu’yla dondurularak sonlandırılmıştır. Aşağıdaki çizelge yaşanan olayların kronolojisini göstermektedir.[8]
OLAY | AÇIKLAMA/NOT | ||
1-Nov-73 | TÜRKİYE’NİN TPAO’YA PETROL ARAMA İZNİ VERMESİ | Bu hareket uyuşmazlığın başladığı an olarak değerlendirilebilir. | |
Türkiye 18 Ekim 1973 tarihinde Ege Denizi’nin 27 bölgesinde TPAO’na petrol arama izni vermiş ve 01 Kasım 1973 tarihli resmi gazetede yayımlamıştır. | (Uyuşmazlığı / (Krizi) başlatan taraf Türkiye’dir.) | ||
7-Feb-74 | YUNANİSTAN NOTASI | Yunanistan karşılıklı kıyı devletlerinde ortay hat kuralının paylaşımda eşitliği sağlayacak kural olduğunu iddia etmiş ve notasında, Türkiye’nin vermiş olduğu petrol arama izinlerini tanımadığını belirtmiştir. | |
Yunanistan’ın nota vererek durumu protesto etmiştir. TPAO’nun arama yapacağı bölgelerin Yunanistan’a ait bulunan Semadirek, Limni, Aghios, Sakız, Psara ve Antipsara adalarının batısında yer alan deniz yatakları olduğunu, bu adalar ve adaların deniz yatağı ve deniz altında Yunan Hükümetinin hükümranlık haklarının olduğunu bildirmiştir. ( Yunanistan bu bölgeler üzerindeki egemenlik haklarını 1972 yılında kabul etmiş olduğu 1958 Cenevre Sözleşmesi’nin 1. Maddesinin 1. Fıkrası ve 2. Maddesine dayandırmıştır. Bunun yanı sıra Yunanistan notasında Türkiye’nin araştırma izni vermiş olduğu bölgelerde Yunanistan’ın 1961 yılından beri petrol araştırma izinleri vermekte olduğunu açıklamıştır. | |||
27-Feb-76 | TÜRKİYE’NİN NOTASI | Karşılıklı notalar, ortaya çıkan uyuşmazlığın diplomatik yollardan çözümlenmesi çabaları olarak değerlendirilebilir. | |
Türkiye notasında izinler verilmeden önce gerekli hukuk kurallarının incelendiğini belirterek: | |||
1. Türk kıyılarına yakın bulunan adaların Anadolu’nun doğal uzantısı üzerinde yer almış olmalarından dolayı kendilerine özgü kıta sahanlıklarının olamayacağını | |||
2. Karşılıklı kıyıdaş devletlerde kıta sahanlığının sınırlandırılmasındaki esas kuralın eşit uzaklık değil, bu devletler arasında bir anlaşmanın sağlanması olduğunu, UAD kararına göre eşit uzaklık kuralı taraflar bir anlaşmaya varamıyorsa ve durum başka özel bir çözümü gerektirmiyorsa kullanılabileceğini bildirmiştir. Yine, iki ülke arasında henüz bir anlaşma girişiminde bulunulmamıştır ve Yunanistan halen 15 yıldır arama izinleri vermektedir. Ege Denizi “özel durum” oluşturmaktadır bu nedenle çözüme yönelik görüşmelere başlanmalıdır. | |||
24-May-74 | YUNANİSTAN NOTASI | ||
Bu nota ile Yunanistan 1958 Cenevre Kıta Sahanlığı Sözleşmesi’nin karara bağlamış olduğu hukuk kurallarına dayanarak Türkiye ve Yunanistan arasında yapılacak bir sınırlandırmaya karşı olmadığını açıklamıştır. | |||
5-Jun-74 | TÜRKİYE NOTASI | ||
Türkiye bu notası ile, Yunanistan’ın yaklaşımını olumlu karşılamış ve sorunun Yunanistan tarafından belirlenecek bir tarihte yapılacak görüşmelere katılacağını bildirmiştir. | |||
29-May-74 | ÇANDARLI GEMİSİNİN EGE’YE AÇILMASI | ||
Nota değişimleri sürerken Türkiye Çandarlı Araştırma Gemisi’nin Ege Denizi’nde manyeto metrik araştırmalar yapmak üzere Ege’ye açılmasına izin vermiş, ve görevi sırasında bu gemiye savaş gemileri eşlik etmiştir. 29-30 Mayıs gecesi bir Yunan gemisinin battığı haberi ilk anda gerginliği tırmandırmış, ancak daha sonra haber asılsız çıkmıştır. | |||
14-Jun-74 | YUNANİSTAN’IN PROTESTO NOTASI | ||
Yunanistan Çandarlı gemisinin Ege’de yapmış olduğu araştırmaların 1958 Cenevre Sözleşmesi’nin 2.madde 2. Paragraf ve 5. Madde 8. Paragraflarında yer alan hükümlerine aykırı bir girişim olduğunu öne sürerek protesto etmiştir. Sözleşmenin 1. Madde b ve 2. Madde 2. Paragraflarında yer alan hükümler çerçevesinde Yunanistan’ın bölgede münhasır egemenlik hakları bulunduğunu ve Türkiye’nin girişimlerinin bu haklara bir tehdit oluşturduğunu ileri sürmüştür. | |||
4-Jul-74 | TÜRKİYE’NİN NOTASI | ||
Bu nota ile, Yunanistan’ın bir önceki notası geri çevrilmiş ve Çandarlı gemisinin uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde Türk kıta sahanlığı üzerinde araştırma faaliyetlerini yürüttüğü, bu araştırma faaliyetlerinin petrol arama ayrıcalıkları programı çerçevesinde sürdürüleceği bildirilmiştir. | |||
18-Jul-74 | TÜRKİYE’NİN YENİ ARAŞTIRMA İZİNLERİ VEREREK SAHALARI GENİŞLETMESİ[9] | ||
Nota değişimleri devam ederken ortaya çıkan Kıbrıs bunalımı dolayısıyla kıta sahanlığına ilişkin uyuşmazlık ikinci plana itilmiştir. (Kıbrıs bunalımı nedeniyle konu ikinci plana düşmüştür.) | |||
22-Aug-74 | YUNANİSTAN NOTASI | ||
Yunanistan bu notası ile Yunan görüşlerinin korunduğunu bildirmiş ve Türkiye’nin arama sahalarını genişletmesini protesto etmiştir. | |||
16-Sep-74 | TÜRKİYE’NİN NOTASI | ||
Türkiye bu notasıyla Yunan notasını geri çevirmiş, TPAO’nun Ege Denizi’nde araştırma yapacağı bölgeleri, Türk kıta sahanlığı olarak nitelendirmiş ve bu nedenle, Yunanistan’ın söz konusu bölgeler üzerindeki iddialarının yasal dayanağı olmadığını belirtmiştir. Ayrıca karşılıklı kıyıları paylaşan iki ülkenin Ege Denizinde söz konusu deniz alanlarında kıta sahanlığı sınırlarının saptanması sorununun, kabul edilebilir ortak bir çözüme kavuşturulmasının doğrudan görüşmeler yoluyla saptanabileceğine inandığını eklemiştir. | |||
25-Feb-75 | YUNANİSTAN NOTASI | ||
Yunanistan bu notası ile, Ege Denizi kıta sahanlığı konusunda uluslar arası hukuk kuralları çerçevesinde bir sınırlandırmadan yana olduğunu bildirmiştir. Bununla birlikte iki ülke arasındaki nota değişimleri sonucunda ortaya çıkan sonuca göre, sınırlandırmada uygulanacak ilkeler konusunda farklı yaklaşımların bulunduğuna değinmiştir. Uygulanacak hukuk ve sorunun özüyle ilgili olarak görüş ayrılıklarının Uluslararası Adalet Divanı’na götürülmesi ve Divan’a tek taraflı başvuru hakkı saklı kalmak kaydıyla, Türkiye ve Yunanistan arasında özel bir anlaşmanın yapılmasını önermiştir. | |||
26-Feb-75 | TÜRKİYE’NİN NOTASI | ||
Türkiye Yunanistan’ın yaklaşımını olumlu karşılamış, ancak iki ülke arasında Ege Denizi’ne ilişkin esaslı sorunların varlığını korumakta olduğu ve Türkiye’nin sorunlara doğrudan barışçıl görüşmeler yoluyla çözüm bulunmasından yana olduğunu tekrarlamıştır. Ayrıca uluslararası uyuşmazlıkların çözümünde temel yöntemin taraflar arasında yapılacak olan doğrudan anlamlı görüşmeler olduğuna inanmakla birlikte, sorunun UAD’na götürülmesine karşı olmadığını belirtmiş, iki ülke arasında üst düzey görüşmelere başlanmasını önermiştir. | |||
17-19 Mayıs 1975 | BAKANLAR DÜZEYİNDE İLK TOPLANTI – ROMA | ||
Toplantıda Yunanistan iki ülkenin UAD’na birlikte başvurmasını öngören bir tahkimname taslağı sunmuş, ancak Türk temsilciler bu taslağı tartışmaya hazır olmadıklarını ve görüşmelerle soruna çözüm aranmasının ilk aşama olduğunu, bunun henüz denenmediğini ileri sürmüşlerdir. Yapılan ortak açıklamada, tarafların uzman düzeyinde yakın bir zamanda görüşmelere başlayacakları açıklanmış ve iki ülke dışişleri bakanlarının Brüksel’de tekrar bir araya gelmeleri kararlaştırılmıştır. | |||
31-May-75 | BAŞBAKANLAR ARASI GÖRÜŞME – BRÜKSEL | ||
Görüşmeler sonrası başbakanlar ortak bir bildiri yayınlayarak: İki ülke arasındaki sorunların barışçıl yöntemler kullanılarak yapılacak olan görüşmelerle çözümlenmesi ve kıta sahanlığı sorununun da UAD tarafından çözümlenmesi gereği üzerinde karara vardıklarını açıklamışlardır. Bu bağlamda Ege Denizi kıta sahanlığı sorunuyla ilgili uzmanlar toplantısının ve hava sahasına ilişkin uzmanlar toplantısının toplantı tarihlerini öne almayı kararlaştırdıkları açıklanmıştır. | Brüksel Ortak Bildirisi ilerleyen dönemde iki ülke arasında farklı yorumlara neden olmuştur. Yunanistan Brüksel bildirisiyle iki ülkenin kıta sahanlığı sorununu UAD’ya götürmek için görüş birliğine vardıklarını ileri sürerken, Türkiye konunun görüşmeler yoluyla çözümlenmesi için gereken adımların atılmadığında ısrarlı olmuştur. | ||
31-Jan-76 | UZMANLAR TOPLANTISI – BERN | ||
Sürdürülen nota alışverişleri iki ülke arasındaki görüş ayrılıklarının giderek belirginleştirmiştir. Uzmanlar arasında yapılan bir dizi görüşme de sonuç vermemiştir. Bu tarihte yapılan uzmanlar toplantısından da bir sonuç çıkmamıştır. | |||
22-May-76 | YUNANİSTAN NOTASI | ||
Bu notayla Yunanistan iki ülke arasında esasta uyuşmalığın devam ettiğine değinmiş ve üç temel noktaya işaret etmiştir. Bu kapsamda: 1. Yunan devletinin adasal bölümlerinin ve kıtasının ülkesel ve siyasal bütünlüğü, 2.Söz konusu Yunan adalarının kendine özgü kıta sahanlığının var olduğu, 3. Türk toprakları ve Yunan adaları arasındaki deniz yatağında sınırlandırma çizgisi olarak karşı kıyılar arasında ortay çizgi kuralına başvurulması. |
|||
19-20 Haziran 1976 | UZMANLAR TOPLANTISI – BERN | ||
Görüşmeler yine sonuçsuz kalmıştır. Bu görüşmelerde Yunan temsilciler önceki görüşlere ilave olarak Yunanistan’ın kendisine sağlanmış haklardan feragatine yol açabilecek bir kararlaştırmayı görüşmekle yükümlü olmadığını vurgulamıştır. Türkiye bu görüşlere karşı çıkmış ve daha önceki görüşlerinde israrcı olmuştur. | |||
Jul-76 | SİSMİK-I ‘İN ARAŞTIRMA YAPACAĞI HABERLERİNİN YAYINLANMASI | ||
Bern görüşmelerinin sonuçsuz kalmasından bir süre sonra, Temmuz ayı içinde Türkiye’de Ege Denizi’nde araştırma yapılacağı ve bunun için bir araştırma gemisinin (HORA MTA Sismik-I) hazırlanmakta oluşuna ilişkin haberlerin yaygınlık kazanması, iki ülke arasında uyuşmazlığı tırmandırmaya başlamıştır. | |||
21-23 Temmuz 1976 | YUNANİSTAN ANKARA BÜYÜKELÇİSİ VE TÜRK DIŞİŞLERİ BAKANI’NIN GÖRÜŞMELERİ | ||
Yunanistan Ankara Büyükelçisi (Kozmadapulos) ile Türk Dışişleri Bakanı (Çağlayangil) arasında yapılan görüşmelerde Yunanistan, Ege Denizi’nde Yunanistan’ın izni olmaksızın araştırma yapılmasının hukuki haklarının ihlal edilmesine yol açacağını vurgulamış ve böylesi bir girişimin iki ülke arasındaki ilişkileri olumsuz etkileyeceği bildirmiştir. Türkiye ise MTA SİSMİK-I’in yapacağı araştırmaların bilimsel nitelikte olduğunu ileri sürerek araştırmanın iki ülkenin de siyasi ve hukuki yaklaşımlarında bir değişikliğe yol açmayacağını açıklamıştır. | |||
6-Aug-76 | MTA SİSMİK-I GEMİSİNİN EGE’YE AÇILMASI | ||
Türkiye Sismik-I gemisini Ege’ye göndermiş ve bu durum Yunanistan’ın şiddetli tepkisine neden olmuştur. Yunanistan Ege’de yapılacak olan araştırmanın kendi iznine bağlı olduğunda ısrar etmesi, gerginliğin azaltılması için geminin izleyeceği rotanın önceden Yunanistan’a verilmesi ve askeri gözetlemede bulunmakta ısrarlı olması, görüşmelerin çıkmaza girmesine neden olmuştur. | |||
7-Aug-76 | YUNANİSTAN’IN PROTESTO NOTASI | Cumhuriyet | |
Bu notasıyla Yunanistan MTA SİSMİK-I gemisinin 06 Ağustos saat 20.45’ten 07 Ağustos saat 00.30’a kadar Yunanistan’ın izni alınmaksızın sismik araştırma yaptığını, araştırma sahalarının uluslararası hukuka göre Yunanistan’a ait olduğunu ileri sürmüş, egemenlik haklarının ihlal edildiğini belirterek Türk hükümetine gelecekte bu tür ihlallerden kaçınmasını istemiştir. | |||
8-Aug-76 | TÜRKİYE’NİN NOTASI | ||
Türkiye bu notasıyla iki ülke arasında kıta sahanlığının sınırlandırma çabalarının başarısız kalmasından dolayı, Yunanistan’ın karasularının ötesindeki bölgeleri Yunan kıta sahanlığı olarak değerlendirmesini uluslar arası hukuk ilke ve kurallarına aykırı olarak değerlendirmiş; Yunan egemenlik haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddiaları dayanaksız olarak nitelendirmiştir. Bunun yanı sıra, MTA Sismik-I gemisinin karasularının dışında araştırma işlemlerini yürüttüğünü ve bu bölgelerde henüz bir sınırlandırmaya gidilmediğini belirtmiş, ikili görüşmeler yoluyla her iki tarafın da kabul edeceği bir çözümün bulunması gerekliliği üzerinde durmuştur. Ayrıca Yunanistan’ın taleplerinin bütünüyle kabul edilmez olduğunu belirterek MTA Sismik_I gemisinin araştırmalarına planlandığı şekilde devam edeceğini bildirmiştir. | Bu durum karşısında Yunanistan bir yandan Türkiye’yi protesto etmiş bir yandan da BM Güvenlik Konseyi ve UAD’na başvuruda bulunarak Türkiye’yi şikâyet etmiştir. 6 Ağustos’ta SİSMİK I’in araştırmaya başlaması sonrası gerginlik kısa sürede tırmanmış ve her iki ülkenin de silahlı kuvvetlerini alarma geçirmesi ulusal kamuoyları olası bir Türk-Yunan savaşı endişesi içine girmiştir. Uyuşmazlık artık kriz aşamasına geçmiştir. | ||
10-Aug-76 | YUNANİSTAN’IN BM GÜVENLİK KONSEYİNİ ACİL TOPLANTIYA ÇAĞIRMASI | ||
Yunanistan Türkiye’nin, Ege Denizinde kıta sahanlığına ilişkin olarak sürdürmekte olduğu araştırmaların Yunanistan’ın egemenlik haklarını sürekli ihlal etmekte olduğunu ileri sürerek, Güvenlik Konseyin^den Türkiye’ye çağrıda bulunarak Ege’de tahrik edici girişimlerine son vermesinin sağlanmasını ve iki ülke arasındaki gerginliğe konu olan sorunun, UAD’na götürülerek çözümlenmesi konusunda Türkiye’nin ikna edilmesini istemiştir. | |||
YUNANİSTAN’IN UAD’NA BAŞVURUSU | |||
YUNANİSTAN BM Güvenlik Konseyi’nin yanı sıra aynı gün UAD’na da başvurarak : 1. Diğer hükümet izni olamadan ve bu davada divanın kesin kararı olmaksızın Türkiye’nin araştırma, ruhsat ve ayrıcalıkları vermiş olduğu adalara bitişik bölgelerde veya anlaşmazlık konusu olan kıta sahanlığı bölgesinde her türden bilimsel araştırma ve arama işlemlerinde kaçınması, 2. Taraflar arasındaki barışçıl ilişkileri tehlikeye düşürebilecek daha ileri askeri önlem ve davranışlardan kaçınmalarını öngören ihtiyati tedbir kararı alınmasını istemiştir. |
UAD ihtiyati tedbirlere ilişkin talebi öncelikle ele alarak 11 Eylül 1976’da konuya yönelik kararını açıklamıştır. | ||
12-Aug-76 | BM GÜVENLİK KONSEYİ OTURUMU | ||
Oturumda Yunanistan temsilcisi ( Bitsios) kıta sahanlığı üzerindeki egemenlik konusun tartışılmasını istemediklerini vurgulayarak, sorunun UAD götürülmesini ileri sürmüş ve “BM Kıbrıs trajedisini zamanında durduramadı: Ege Denizinde yaşanmakta olan yeni trajediyi şimdi durdurmalıdır” demiştir. Buna karşılık Türkiye temsilcisi (İ.Türkmen) ise “eğer barışa yönelik bir tehdit varsa, bu tehdit Yunan Hükümeti ve onun Ege Denizi’ni bir Yunan gölüne dönüştürmesi rüyasından kaynaklanmaktadır” demiştir. | Türkiye Güvenlik Konseyi’nde yaptığı açıklamayla, Yunanistan’ın ileri sürdüğü egemenlik haklarının ihlal edilmekte olduğu suçlamalarını asılsız olarak nitelemiş ve MTA Sismik-I gemisinin görevini, Yunan karasularının dışında, henüz kıta sahanlığı sınırlandırılmasının yapılmadığı bölgelerde yürüttüğünü açıklamıştır. Bununla birlikte, araştırma gemisinin yasal konumuna uygun olarak faaliyetlerini yürütürken Yunan hava ve deniz kuvvetleri tarafından taciz edildiğini ileri sürmüş, Yunanistan’ı ayrıca Lozan ve Paris antlaşmalarına aykırı olarak doğu Ege Adalarını silahlandırmakla suçlamıştır. | ||
24-Aug-76 | BM GÜVENLİK KONSEYİ KARARI | ||
Güvenlik Konseyi ABD, İngiltere, Fransa ve İtalya’nın sunmuş olduğu bir karar tasarısını kabul ederek, Türkiye ve Yunanistan’ı aralarındaki uyuşmazlığı BM ilkelerine uygun yöntemleri dikkate alarak, doğrudan görüşmelerle çözümlendirmeleri tavsiyesinde bulunmuş, iki ülke arasındaki görüşmeler süreci kolaylaştırmak amacıyla, mevcut gerginliğin azaltılması yönünde tarafların ellerinden gelen bütün çabayı göstermesini istemiştir. | Güvenlik konseyi bu kararıyla Türkiye ve Yunanistan arasında bir tercih yapmaktan kaçınmış, bir yandan tarafların uyuşmazlığı görüşmeler yoluyla çözmeleri önerilirken, diğer taraftan da uyuşmazlığın giderilmesinde UAD’nın olası katkılarını dikkate almaya davet etmiştir. | ||
11-Sep-76 | UAD’NIN İHTİYATİ TEDBİRLERE İLİŞKİN KARARI | . | |
UAD Yunanistan’ın geçici önlemler alınmasına ilişkin istemini öncelikli olarak ele almıştır. Bu kararında : Tartışma konusu olan alanlarda girişilecek araştırma işlemlerinin tarafların haiz olmadıkları hakların doğumuna veya haiz oldukları hakların yitimine yol açmayacağını belirttikten sonra, Türkiye tarafından yapılan sismik araştırmaların deniz yatağı ve toprak altına ve doğal kaynaklarına zarar verebilecek nitelikte olmadığını geçici olduğunu, deniz yatağında tesis kurulmasını gerektirmediğini, doğal kaynakların kullanılması ve tahsisi gibi işlemlerin yapılmadığını dikkate alarak, olayda statünün 41. Maddesi anlamında dava konusu olan haklara giderilmesi imkansız bir zararın verilmesi tehlikesinin bulunmadığına karar vermiştir. (UAD 11 Eylül Kararlarından sonra Yunanistan’ın başvurusu sırasında belirtmiş olduğu, Türkiye ve Yunanistan arasındaki kıta sahanlığı sınırının saptanmasına ilişkin istem konusunda ise, sorunun esasını incelemeden önce, bu davya bakma konusunda yetkili olup olmadığını saptamak gereğini duymuş ve tarafların yetki konusundaki görüşlerine açıklık getirmesini istemiştir. Görüş bildirimlerinden sonra Divan 19 Aralık 1978’de Yunanistan’ın tek taraflı başvurusu ile açılan Ege Denizi kıta sahanlığının sınırlandırılmasına ilişkin davada kendini yargılama yetkisine sahip görmediğinden, davayı 12 oya karşı 2 oyla reddetmiştir) | |||
GÖRÜŞMELERİN YENİDEN BAŞLAMASI | |||
BM güvenlik Konseyi ve UAD’nın ihtiyati tedbirler konusundaki kararları sonrası, gerginliğin sürmesine koşut olarak taraflar arasındaki görüşmeler yeniden başlamıştır. | |||
Oct-76 | DIŞİŞLERİ BAKANLARI GÖRÜŞMELERİ –NEW YORK | ||
Bu toplantılarda taraflar Ege Denizi’nde kıta sahanlığının sınırlandırılması amacıyla ayrıntılı görüşmelere gitmek ve Ege Denizi üzerinde hava trafiğinin yeniden başlatılmasına ilişkin bir ilke üzerinde anlaşmak üzere Bern ve Paris’te bir araya gelme kararı almışlardır | |||
2-11 Kasım 1976 | BERN GÖRÜŞMELERİ | Bu açıklama 1976 Bern Deklarasyonu olarak anılmaktadır. | |
Bu görüşmeler sonrası bir ilkeler anlaşması imzalanmıştır. Bu kapsamda kıta sahanlığının sınırlandırılmasında karşılıklı rızalara dayanarak oluşturulacak bir anlaşmanın sağlanabilmesi için samimi, ayrıntılı ve güven içerisinde bir yaklaşım izlemeyi, yapılacak olan görüşmelerin içeriğinden dolayı gizli tutulması kararlaştırılmıştır. Sözleşmeye göre, iki ülke de, bu konudaki siyasi ve hukuki görüşlerini koruyarak, bu sözleşmenin ayrıntıları ve görüşmeler sırasında yapılan önerileri, herhangi bir dış ortamda kullanmama yükümlülüğüne girmiş ortaklaşa yapılmasına karar vermedikçe, görüşmelerin özüne ilişkin olarak basına açıklama yapmamayı, bilgi sızdırmamayı kararlaştırmışlardır. Bunun yanı sıra taraflar Ege Denizi’nde kıta sahanlığı ile ilgili olarak görüşmelere zarar verebilecek girişimlerden kaçınmayı yükümlenmiş, ikili ilişkilerle ilgili olduğa kadar, diğer tarafı güvensizliğe itebilecek herhangi bir inisiyatif ya da davranıştan kaçınmayı kararlaştırmışlardır. |
Krizin Özellikleri
Krizin kendine özgü özelliklerini incelemeden önce, yaşandığı dönemdeki uluslararası ve bölgesel gündeme değinmek yerinde olacaktır. Kıta sahanlığı krizi, uyuşmazlık evresinden itibaren Soğuk Savaş koşullarının devam ettiği iki kutuplu ortamda gelişmiştir. Uluslar arası sisteme hâkim olan Soğuk Savaşa ilave olarak bölgesel çatışmalar da gündemi ve ilişkileri etkilemiştir.
Öncelikle Arap-İsrail savaşı sonrası yaşanan petrol krizi, tüm dünyayı olduğu kadar Türkiye’yi de derinden etkilemekteydi. Türkiye’nin 1974 Temmuz ayında Kıbrıs’a yaptığı askeri müdahale ve sonrasında ABD’nin Türkiye’ye uygulamış olduğu silah ambargosu, iki ülke arasındaki ilişkilerin seyrini değiştirmiş, ekonomik olarak gerekli dış yardım ve krediler kesildiği için de ülke ekonomik bir bunalıma sürüklenmişti. Öte yandan Yunanistan Kıbrıs müdahalesi sonrasında doğu Ege adalarını silahlandırma faaliyetleri yürütüyordu. Ayrıca ABD’nin ve NATO’nun Kıbrıs müdahalesi sırasında Türkiye’ye engel olmadıklarını ileri sürerek 1975 yılında NATO’nun askeri kanadından ayrılmıştı.
Krize neden olan gelişmeler incelendiğinde, ilk aşamada uyuşmazlığa neden olan olayın Türk tarafının TPAO’na Ege’de Türk karasuları dışında petrol arama ruhsatları vermesi olduğu görülür, yani krize tırmanan bu uyuşmazlığın tetikleyicisi Türkiye’dir. Yunanistan tarafının Ege’de yürüttüğü ve yürütmeyi planladığı petrol arama faaliyetlerini dikkate alan Türkiye, Ege’deki hak ve çıkarlarının kaybolması riskine karşın, dış politika tepkileri doğuracak planlı bir dizi davranışı yürürlüğe koymuştur. Bu yönüyle bakıldığında Ege Denizi’ndeki kıta sahanlığının sınırlandırılmasını bir çözüme bağlamak üzere atılan adımlar Türkiye tarafından kurgulanmıştır. Kriz, Yunanistan ve Türkiye’nin denizden komşu olduğu alanda yaşanması açısında iki taraflı bir dış politika krizi olarak ortaya çıkmıştır. Bunun yanı sıra Ege Denizi’ne ilişkin kıta sahanlığının belirlenmesi konusunun daha önce iki ülke arasında müzakere edilmemiş olması, buna karşın Yunanistan’ın tek taraflı olarak petrol arama izinlerini vermiş olması siyasi açıdan da Türkiye tarafından kabul edilemez olarak değerlendirilmiştir. Bu nedenlerle krizin hem siyasi, hem ekonomik, hem de münhasır egemenlik temelleri olduğunu söylemek mümkündür. Türkiye’nin petrol arama izinlerini vermesinin asıl nedeni, Yunanistan’ın bu izinleri henüz sınırları karşılıklı olarak belirlenmemiş alanlarda tek taraflı olarak veriyor olmasından kaynaklanmıştır. Böyle bakıldığında her ne kadar uyuşmazlığa neden olan konu Türkiye’nin petrol arama izinleri vermiş olması gibi görünse de krize kaynaklık eden asıl tetikleyici faktörün ülke dışında Yunanistan’ın kıta sahanlığı konusundaki tek taraflı davranışları olduğunu söylemek doğru olacaktır.
İlk olarak 1973 Kasım ayında TPAO’na petrol arama ruhsatlarının verilmesiyle başlayan gerginlik, ani bir tırmanmayla devam etmemiştir. 1974 Kıbrıs müdahalesiyle bir süre ikinci plana itilen uyuşmazlık, zaman içinde karşılıklı notalar ve adımlar ile tırmanarak tepe noktasına ulaşmıştır, bu nedenle 1976 kıta sahanlığı krizi gelişen kriz özelliği göstermektedir. Yunanistan’ın Türkiye’nin petrol arama izni vermesine ilk tepkileri sözlü ve diplomatik alanda gerçekleşmiş ve karşılıklı Nota değişimi ile gelişmiştir. İlerleyen aşamalarda gerek BM Güvenlik Konseyine, gerekse UAD başvuru şeklinde siyasi bir tepkiyi de içerecek şekilde gelişmiştir. Türkiye tarafından ruhsat verilen sahalar, Yunanistan tarafından zaten kendisine ait olduğunu düşündüğü alanları da kapsamaktadır. Kendi egemenlik ve ekonomik haklarının olduğunu düşündüğü alanlarda Türkiye tarafından arama izinlerinin verilmesi Yunanistan tarafından hem ülkenin saygınlığına hem de ekonomik çıkarlarına tehdit olarak algılanmıştır.
Taraflar uyuşmazlığın başlangıcından itibaren krizin sonlandırılmasına kadar olan süreçte dış politika davranışlarını ve kriz yönetim tarzlarını istikrarlı bir biçimde uygulamaya koyduklarını belirtmek doğru bir tespit olacaktır.
Türkiye uyuşmazlığın başından beri kriz yönetim stratejisi olarak “fiili durum yaratma” stratejisini benimsemiştir. Bu stratejisini zaman zaman sınırlı tırmandırma stratejisi ile desteklemiş ancak kullandığı araçlar açısından sürekli olarak şiddet içermeyen çözümden yana olduğunu vurgulamıştır. Nitekim araçsallaştırmayı birbiri ardına Ege’de karasuları dışında verdiği petrol arama ruhsatları ve birer araştırma gemisi olan ÇANDARLI ve MTA-SİSMİK-I gemileri üzerinde yapmayı tercih etmiştir. Krizi tetikleyen eylem olan TPAO’ya petrol arama izinlerinin verilmesi, o güne kadar tek taraflı olarak aynı işlemi yapmış olan Yunanistan’a karşı bir fiili durum yaratma girişimi şeklinde değerlendirilebilir. Böylelikle aynı zamanda o güne kadar Ege ‘de kıta sahanlığının belirlenmesi konusunda herhangi bir statü oluşturulmamış olduğu gündeme getirilecek var olan statü belirsizliği vurgulanmış olabilecekti. Krizi yönetim tekniğini, uyuşmazlığın başlangıcından itibaren karşılıklı müzakere üzerine oturmuş, her fırsatta karşılıklı görüşmelere her düzeyde katılarak, Yunanistan tarafına, sorunun çözümünün ancak iki devlet arasında yapılacak görüşmelerle ve iki tarafı da memnun edecek hakkaniyetli uzlaşıyla sağlanabileceği mesajını vermiştir.
Buna karşılık Yunanistan, uyuşmazlığın başından itibaren temel kriz yönetim stratejisi olarak zaman kazanma/zamana yayma stratejisini kullanmayı tercih etmiştir. Uyuşmazlığın tırmanmaya başladığı dönemde yaşanan Kıbrıs müdahalesinin de bu tercihlerinde etkisi olduğunu söylemek mümkündür. Bunlara ilave olarak, Türkiye’ye verdiği diplomatik notalarının içeriğine ve gösterdiği tepkilere bakıldığında, bu stratejisini dene gör stratejisiyle destekleyerek, askeri kaynaklarını gerek alarm seviyesi yükseltmek, gerekse araştırma gemilerini izlemek maksatlı kullanmak yoluyla başarıya ulaşamayan zorlayıcı diplomasi denediğini de söyleyebiliriz. Son olarak, Yunanistan kriz yönetim tekniği olarak ise arabuluculuk yargı ve tahkimi merkeze koymuştur. Yunanistan uyuşmazlık döneminden itibaren tezlerini diplomatik notalar üzerinden Türk tarafına iletmiştir. Ancak bunun tam bir müzakere süreci olduğundan söz etmek mümkün değildir. Bu notalarla aslında Yunanistan kendi tezlerini tekrarlamış Türk tarafının görüş, öneri ve tezlerine karşılıklı müzakereleri başlatabilecek nitelikte dikkati göstermekten kaçınmıştır. Birleşmiş Milletler Güvenlik konseyi ve UAD’na başvurması sorunu yargı-tahkim ve arabuluculuk yoluyla çözme girişimlerinin temelini oluşturmuştur. Ancak Güvenlik Konseyi kararından ve UAD’nin ilk açıklamasından sonra Türkiye ile müzakere yoluna yönelmiştir.
Uyuşmazlıktan başlamak üzere krizin sonlandırılmasına kadar geçen sürede, her iki taraf açısından da doğrudan şiddet girişimi olmadığı görülmektedir. Tırmanmanın zirveye çıktığı durumlarda askeri tedbirler kısıtlı olarak kullanılmış, bu anlamda alarm seviyeleri, askeri hareketlilik gibi yöntemler uygulanmış ancak sıcak çatışmayı doğurabilecek eylemlerden kaçınılmıştır. BM Güvenlik konseyinin yatıştırıcı çabaları gerginliğin azaltılarak müzakerelere geri dönüş için bir araç olmuştur.
Yunanistan Sismik -1 gemisinin Ege’de yaptığı sismik çalışmaların hemen akabinde, eş zamanlı olarak 10 Ağustos 1976 tarihinde BM Güvenlik Konseyi ve UAD başvurularda bulunmuştur. Bu durum her iki organizasyonu da krizin çözümüne müdahil aktörler haline getirmiştir. Krizde üçüncü tarafların etkisine bakıldığında, gerek ülke, gerekse uluslararası örgütler açısından tarafsız kaldıkları ve müdahalede bulunmamayı seçtikleri görülmektedir. Krize üçüncü taraf olarak müdahil olan uluslararası örgütler BM Güvenlik Konseyi ve UAD olmuştur. Yunanistan’ın SİSMİK-1 gemisinin Ege’de yaptığı sismik çalışmaların hemen akabinde, eş zamanlı olarak 10 Ağustos 1976 tarihinde BM Güvenlik Konseyi ve UAD başvurularda bulunmuştur. Bu durum her iki organizasyonu da krizin çözümüne müdahil aktörler haline getirmiştir. BM Güvenlik Konseyi, Türkiye ve Yunanistan’ı aralarındaki uyuşmazlığı BM ilkelerine uygun yöntemleri dikkate alarak, doğrudan görüşmelerle çözümlendirmeleri tavsiyesinde bulunmuş, iki ülke arasındaki görüşmeler süreci kolaylaştırmak amacıyla, mevcut gerginliğin azaltılması[10] yönünde tarafların ellerinden gelen bütün çabayı göstermesini istemiştir.[11] UAD ise Yunanistan’ın geçici önlemler alınmasına ilişkin istemini öncelikli olarak ele almıştır. Araştırma işlemlerinin tarafların haiz olmadıkları hakların doğumuna veya haiz oldukları hakların yitimine yol açmayacağını belirttikten sonra dava konusu olan haklara giderilmesi imkansız bir zararın verilmesi tehlikesinin bulunmadığına karar vermiştir.
Kıta sahanlığı konusundaki uyuşmazlığın krize yol açma potansiyeline bakıldığında 1976 ‘da yaşanan krizin kıta sahanlığı konusunda yaşanan ilk kriz olduğu görülmektedir. Kıta sahanlığına ilişkin uyuşmazlık ilk kez 1973 yılında Türkiye’nin TPAO’na petrol arama izni vermesiyle ortaya çıkmış olmakla beraber kesin ve nihai bir sonuca ulaştırılamadığı için ilerleyen dönemde başka boyutlarla tekrarlayarak kriz konusu olmaya devam edecektir.
Krizin sonlandırılması ve sonucu
Krizin çeşitli evreleri süresince taraflar gerek diplomatlar aracılığı ile irtibat kurmuşlar gerekse dış işleri bakanları seviyesinde müzakere/görüşmeler yapmışlardır. Çağlayangil-Bitsios görüşmeleri buna örnektir (17-19 Mayıs 1975). Çözümün UAD götürülmesi konusu ise doğrudan Süleyman Demirel ile Karamanlis arasında 31 Mayıs 1975 tarihinde Brüksel’de gerçekleşmiştir.(bu bölüm yeni, UAD kısmı teyit edilecek)
Krizin iki ülke arasında varılan bir uzlaşı ile sonuçlandığını söylemek mümkündür. Ancak bu uzlaşının niteliğinin uyuşmazlığa konu olan sorunu çözdüğünü söylemek mümkün değildir. BM Güvenlik Konseyi kararı sonrasında taraflar arasında görüşmeler yeniden başlamış ve nihayetinde 2-11 Kasım 1976 tarihleri arasında Bern’de bir araya gelen heyetler görüşmelerin sonunda Bern Deklarasyonu’nu yayınlayarak durumu tırmandırabilecek müstakbel girişimleri engelleyecek sınırları çizerek uzlaşmaya varmışlardır. Uzlaşı aslında yeni bir statüyü ortaya koymak yerine statü belirleninceye kadar geçecek süreçteki tarafların davranış biçimlerini bir statüye bağlamaktadır. Burada statüden kasıt, iki tarafın da sorunun çözümü üzerinde uzlaşamadıkları konusunda uzlaştıklarıdır. Diğer bir deyişle,1976 kıta sahanlığı krizinde uyuşmazlık içindeki Türkiye ve Yunanistan’ın vardığı nokta modus vivendi olarak değerlendirilebilir. Gerçekten de iki ülke temeldeki anlaşmazlığın çözümünü başka bir zamana bırakmayı seçerek geçici olan bu durumla yetinmek konusunda anlaşmışlardır. Nitekim kıta sahanlığı uyuşmazlığı 1987 yılında yeni bir krize yol açacaktır.
[1] Arama izinlerine ilişkin karar 01 Kasım 1973 tarihli Resmi Gazetede ilan edilmiş ve sahalara ilişkin harita yayınlanmıştır. Bkz.01 Kasım 1973 tarih ve14699 sayılı Resmi Gazete s. 29
[2] Fuat Aksu, Türk-Yunan İlişkileri, Ankara: SAEMK, 2001, s.69
[3] Fuat Aksu, Türk Dış Politikasında Zorlayıcı Diplomasi, İstanbul: Bağlam Yayınları, 2008, s.157
[4] Baskın Oran, Türk Dış Politikası Cilt I :1919-1980,İstanbul: İletişim Yayınları, 2009, s. 752
[5] Alexis Heraclides, The Greek –Turkish Conflict in the Aegean, Imagined Enemies, Hampshire : Palgrave Macmillan 2010, s.78
[6] http://www.basbakanlik.gov.tr/Forms/_Global/_Government/pg_CabinetHistory.aspx
[7] en.wikipedia.org/wiki/List_of_cabinets_of_Greece, http://tr.wikipedia.org/wiki/Yunanistan_ba%C5%9Fbakanlar%C4%B1_listesi
[8] Kronoloji Cumhuriyet Gazetesi Arşivi; Fuat Aksu, Türk-Yunan İlişkileri, Ankara: SAEMK, 2001; Fuat Aksu, Türk Dış Politikasında Zorlayıcı Diplomasi, İstanbul: Bağlam Yayınları, 2008; Baskın Oran, Türk Dış Politikası Cilt I :1919-1980,İstanbul: İletişim Yayınları, 2009 ve Alexis Heraclides, The Greek –Turkish Conflict in the Aegean, Imagined Enemies, Hampshire : Palgrave Macmillan 2010 kaynaklarında derlenerek oluşturulmuştur.
[9] Yeni verilen ruhsat alanlarına ilişkin karar metni ve haritalar için bkz. 18 temmuz 1974 tarihli Resmi Gazete
[10]BM Güvenlik Konseyi her iki tarafın da görüş ve iddialarını dikkate alarak yayınladığı 395 numaralı (25 Ağustos 1976) kararında, uyuşmazlığın barışçıl olarak karşılıklı müzakerelerle, her iki tarafın da kabul edebileceği sonuca ulaştırılmasını tavsiye etmiştir. Bu kararda ayrıca uygun yargı yollarının denenmesini de belirtmiştir. Bu karar her iki taraf açısından kendi tezlerini kısmen de olsa desteklediği düşüncesini uyandırmıştır.
[11]BM Güvenlik Konseyi kararı sonrasında iki ülke dış işleri bakanları Çağlayangil ve Bitsios New York ‘ta iki kez bir araya gelmişler (25 Ağustos ve 1 Ekim 1976) ve kıta sahanlığı ve hava sahası ile ilgili diplomatik diyaloğu yeniden başlatmaya karar vermişlerdir.
Türkiye-Yunanistan İlişkilerinde Deniz Yetki Alanı Uyuşmazlıkları
tarafından admin | 10/26/2024 | Fuat Aksu Makaleler, Ana Sayfa - 2003 Doğu Akdeniz Deniz Yetki Alanları Krizi | 0 Yorum
Türkiye-Yunanistan İlişkilerinde Deniz Yetki Alanı Uyuşmazlıkları
tarafından admin | 10/26/2024 | Fuat Aksu Makaleler, Duyurular-Haberler, Ana Sayfa - 2003 Doğu Akdeniz Deniz Yetki Alanları Krizi | 0 Yorum
2010 Mavi Marmara Krizi
tarafından AYŞE KÜÇÜK | 11/06/2023 | Ana Sayfa - 2010 Mavi Marmara Krizi | 0 Yorum
Deniz – Denizcilik Düzenlemeleri
tarafından admin | 10/12/2013 | Antlaşmalar, Ana Sayfa - 1927 Bozkurt - Lotus Krizi | 0 Yorum
TDP Krizleri Anasayfaları
tarafından admin | 09/27/2014 | TDP KRİZLERİ, TÜRK DIŞ POLİTİKASI KRİZLERİ LİSTESİ, 1924-1926 Musul Krizi Analiz Tabloları | 0 Yorum
Ana Sayfa 1926 Musul Krizi
tarafından Süleyman GÜDER | 10/19/2015 | Ana Sayfa - 1924 Musul Krizi, TÜRK DIŞ POLİTİKASI KRİZLERİ LİSTESİ | 0 Yorum
Ana Sayfa-1926-1927 Bozkurt-Lotus Krizi
tarafından admin | 10/08/2015 | TDP KRİZLERİ, Ana Sayfa - 1927 Bozkurt - Lotus Krizi | 0 Yorum
Ana Sayfa- 1930 Küçük Ağrı Krizi
tarafından admin | 10/08/2015 | TDP KRİZLERİ, Ana Sayfa - 1929 Küçük Ağrı Krizi | 0 Yorum
Anasayfa-1935 Bulgaristan Krizi
tarafından admin | 07/17/2023 | Ana Sayfa - 1935 Bulgaristan Krizi | 0 Yorum
Ana Sayfa – 1936 Hatay Krizi
tarafından admin | 10/08/2015 | Ana Sayfa - 1936 Hatay Krizi | 0 Yorum