S-300 FÜZE KRİZİ

Yazar: Ayşe Küçük

Reuters GKRY’nin S-300 füzelerinin (140 km menzille sahip) füzelerin satın alınması için Rusya Federasyonu ile anlaşacağını duyurmasının ardından 5 Ocak 1997’de satın alma antlaşmasının yapıldığı ilan edilmiştir. Ayrıca GKRY, Rusya ile füzelerin Kıbrıs’a yerleştirilmesi konusunda bir anlaşma imzalanmıştır. Türk Dışişleri Bakanlığı, 6 Ocak 1997‘de yaptığı açıklamada GKRY’nin girişeceği bu silahlanmanın Kıbrıs’ta barış sürecini sekteye uğratacağını, adadaki Türk toplumunu tehdit edeceğini, Doğu Akdeniz’de Türk-Yunan güç dengesini bozacak gelişmelere Türkiye’nin müsamaha göstermeyeceğini açıklamıştır.

 Kriz, sadece adadaki Türk-Yunan askeri güç dengesini bozmakla kalmayarak 250 km kadar menzile ulaşabilecek (İsmail Cem’in belirttiği gibi) füze başlığı kapasitesiyle Türkiye için doğrudan bir güvenlik tehdidi olarak algılanmıştır. S-300 füzelerinin Rusya Federasyonu’ndan sağlanacak olması aynı zamanda NATO’nun güney kanadının tehdit altına girmesi ve Rusya’nın Akdeniz’e inmesi anlamını içermekteydi. Rusya açısından bu füze satış antlaşmasının temel önemi Rus Devlet Silah Şirketi (Rosvoorujenie)’nin Avrupa silah pazarına girecek olması ve ticari kazanç olarak okunmaktaydı.  Bu nedenle ABD ve İngiltere tarafından öncelikle Kıbrıs’ta göreceli olarak taviz verilmesi, asker sayılarının azaltılması gibi önlemler alınması istenmişse de; daha sonra bu durum AB, ABD ve İngiltere tarafından tepkiyle karşılanmıştır. Türkiye’nin krizdeki temel önceliği S-300 füzelerinin Kıbrıs’a yerleştirilmesini önlemek olmuştur. Sonuç olarak füzelerin Aralık 1998’de Yunanistan’a verilerek Girit adasına yerleştirilmiştir.29 Aralık 1998’de GKRY Glafkos Klerides başkanlığında gerçekleştirilen Rum Ulusal Konseyi toplantıda füzelerin muhtemelen Girit’e götürülmesi için ilgili taraflarla görüşme başlatılmasına karar verilmiştir. Ayrıca Klerides ‘‘Bu kararı tehditle değil, Helenizmin ve Kıbrıs halkının yararına olduğu için aldım’’[1] demiştir.

Rusya’dan GKRY’nin S-300 füzelerini alacağının açıklanmasının ardından Türkiye doğrudan olaya tepki vermiştir. Bu nedenle satın alma kararı Türkiye-GKRY arasında bir kriz doğurduğunu tespit etmek mümkündür. Dönemin Milli Savunma Bakanı Turhan Tayan Füzelerin Kıbrıs’a yerleştirilmeleri halinde her türlü önlemin alınacağını açıklamış; dönemin Dışişleri Bakanı Tansu Çiller S-300’lerin vurulabileceğinden bahsetmiştir. 25 Ocak 1997’de Türk Silahlı Kuvvetleri’ne bağlı savaş gemileri KKTC’yi ziyaret etmiş, Türk Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı “KKTC’nin güvenliği için elimizden gelen her şeyi yapacağız” demiştir. Bu dönemde Kıbrıs’taki Rus Büyükelçisi Georgi Muradov, Türkiye’nin Kıbrıs Rum Kesimini vurması halinde ülkesinin bu duruma ilgisiz kalmayacağını ifade etmiştir.  20 Ocak 1997’de Türkiye Yunanistan ve GKRY (1993 Ortak Savunma Politikası ve Ortak Savunma Alanı Antlaşması) arasındaki ilişkilere benzer biçimde bir Ortaklık Konseyi Antlaşması imzalanacağını, Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne yapılan bir saldırının aynı zamanda Türkiye’ye yapılmış sayılacağını açıklamıştır. Bu nedenle Türkiye 18 Haziran 1998’de, Yunanistan’ın 4 adet F-16 savaş uçağını GKRY Baf askeri havaalanına indirmesi üzerine 6 adet F-16 savaş uçağını KKTC’ye göndermiştir.

Türk tarafının füzelerin adaya yerleştirilmesi halinde adanın ve Türkiye’nin güvenliğini tehdit edeceği açıklaması ve adadaki Türk halkının güvenliğini garanti etmesi her türlü askeri önlemin gündemde olduğunu açıklaması üzerine, S-300’lerin Yunanistan’a verilerek kurulmadan Girit’e gönderilmesi kararı verilmiştir. AB, ABD ve Türkiye bu karara olumlu yaklaşmıştır.  Aralık 1998’de BM Güvenlik Konseyi aldığı kararda Kıbrıs’ta asker ve silahlandırma düzeyini azaltmaya ve sınırlandırmaya çağırmış; 30 Aralık 1998’de ise Kıbrıs Rum Yönetimi, S-300 füzelerini adaya konuşlandırmamaya karar verdiğini ilan etmiştir.

Krizin başladığı dönemde 06 Ocak 1997’de Türkiye, “Refahyol Hükümeti” olarak da adlandırılan, 54. Hükümet ile yönetilmektedir.  54. Hükümette Başbakan Necmettin Erbakan, Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı ise Tansu Çiller’den oluşmaktadır. 54. Hükümet dönemi, bir yandan TSK’nın sivil siyasete en açık müdahalelerin olduğu bir dönemi ifade ederken diğer taraftan kendi içerisinde dış politika alanında birbirleriyle çelişen politikalar izleyen aktörleri içerisinde barındırmaktaydı. “Çiller güdülecelek dış politika konusunda Erbakan’la görüşmek külfetine katlanmazken, Erbakan’da bakanlığın uyarılarını gözardı ederek kutsal doğu seferini kendi imkânları ile hazırladı.”[2] Refahyol dönemi, Türkiye’nin Batı ve Doğu’ya yönelik politikalarının ayrı ayrı geliştirilmesi üzerinden bir işbölümü içeriyordu. Başlangıçta Türkiye’ye dinamik bir görüntü sağlaması beklenen bu yapı, bir taraftan hükümet, askeri yapı, cumhurbaşkanlığı arasında yaşanan sorunlar diğer yandan hükümet ortaklarının birbirlerinden farklı siyasi ajandaları ve dış politika anlayışları arasındaki ayrım ile birleştiğinde yürütmedeki çok başlılık sorununa yeni boyutlar ilave etmiştir. Yürütmedeki çok başlılık sorununu hükümet kanadında görünür kılan; Dışişleri Bakanı Tansu Çiller’in yanı sıra Refah partisi adına Devlet Bakanı Abdullah Gül Türki Cumhuriyetler ve Kıbrıs konularına ilişkin yetki verilmesinden anlaşılmaktadır. Abdullah Gül’ün 18 Aralık 1996 tarihli bir genelgeyle Türki cumhuriyetler, yurtdışında yaşayan Türkler ve İslam ülkeleri ile bütün ekonomik işlerin koordinasyonunu içeren yetki devri kendisinin “gölge bakan” haline gelmesine yol açmıştır.[3] Ayrıca kriz döneminde yetkili olan diğer bir hükümet, 55. Hükümet’tir. 30 Haziran 1997’den itibaren Türkiye, Mesut Yılmaz’ın başkanlığında kurulan 55. Hükümet’te ANAP, DSP, DTP(Demokratik Türkiye Partisi) koalisyon ortaklarıydı. 55. Hükümette İsmet Sezgin ve Bülent Ecevit başbakan yardımcısıydı.[4] 55. Hükümetin dışişleri bakanı ise İsmail Cem’dir. Süleyman Demirel, S-300 Füze Krizi döneminde her iki hükümette de cumhurbaşkanlığı görevini yürütmüştür. Her iki hükümet döneminde de askerin dış politika üzerindeki etkisi önemli olmuştur. Bu nedenle bu dönemde Genelkurmay Başkanları’nın Hüseyin Kıvrıkoğlu ve İsmail Hakkı Karadayı olduğunu belirtmek önem arz etmektedir. Türk Karar alıcılar S-300 füzelerini doğrudan bir güvenlik tehdidi olarak algılamıştır. Örneğin Mesut Yılmaz, ‘‘S-300 füzeleri ile bizim için artık mesele Kıbrıs Türklerinin güvenliği meselesi olmaktan çıkmış, Türkiye’nin güvenliği meselesine dönüşmüştür. Kendi güvenliğimiz için bile yapmayacağımız hiçbirşey olamaz’’[5] Rus Dışişleri Sözcüsü Valeri Nesteruşkin bu dönemde yaptığı bir açıklamada S-300 füzelerinin savunma amaçlı olduğunu belirterek  ‘‘Burada tekrarlıyorum, S-300 füzeleri kimsenin güvenliğini tehdit etmemektedir’’[6]

Her iki hükümetin de koalisyonlardan oluşması nedeniyle bu dönemde Türkiye’de dış politikada karar alma biriminin 5-10 kişiden oluştuğu söylenebilir. Kriz dönemi Türk siyasal hayatında çok önemli bir figür olan Demirel’in Cumhurbaşkanlığı dönemi, aynı zamanda TSK’nın son derece etkin olduğu bir dönemi kapsamaktadır. Üstüne bir de koalisyon hükümetlerinin yetkilendirdiği farklı adaylar eklendiğinde dış politika karar alma biriminin orta büyüklükte olduğu kolayca tespit edilebilir. Ayrıca Türkiye’de bu dönemde Milli Güvenlik Kurulu’nun çok önemli işlevleri olmakla birlikte, dış politika kararlarının yine kurumsal düzeyde olduğunu özellikle belirtmek gerekmektedir.

Krizin karşı tarafı olan GKRY ise Glafkos Klerides’ Kıbrıs Cumhuriyeti devlet başkanı olarak öne çıkmıştır. GKRY’de karar alma biriminin 1-4 kişiden oluşmakta olup bu dönemde çoğunluk hükümeti ile yönetilmektedir. GKRY’nin karar alım birimi “küçük grup”tan oluşmakla birlikte, karar alma biriminin yapısının kurumsal düzeyde olduğunu ifade etmek mümkündür. Kriz döneminde GKRY’de Dışişleri Bakanı Alekos Michaelides iken Nisan 1997’den sonra bakanlık sözcüsü Yannakis Kasulides Dışişleri bakanlığı görevine getirilmiştir. Bu dönemde Savunma Bakanı ise Kostas İliades’tir.

S-300 Füze Krizi’nin meydana geldiği dönemde uluslararası sistemin yapısı tek kutuplu olarak tanımlanmaktadır. 1991’de Soğuk Savaş’ın sona ermesi ile birlikte ABD, dünya liderliğini üstlenmesine yol açmıştır. Ayrıca bu dönem ABD’nin liderliğin gerektirdiği sorumlulukları büyük ölçüde üstlendiği önemli bir zaman dilimidir. ABD bu dönemde pek çok farklı alanda ve coğrafyada sorumluluk üstlenmiştir. ABD’nin Kıbrıs temsilcisi Holbrooke’un S-300 füzeleri sorununun çözülmesi ve Rum-Yunan ortak savunma doktrinin lağvedilmesi için Türkiye’nin Kıbrısta bulundurduğu askerleri geri çekmesini önermesi üzerine Ankara, ‘‘Askerimizi ne zaman çekeceğimize biz karar veririz. Bu durumda tam tersine, asker sayısını arttırmamız gerekecek’’[7]yanıtını vermiştir.

 Kriz, sistem düzeyi bakımından bölgesel alt sistem açısından önem arz etmektedir. S-300 füzelerinin Kıbrıs’a yerleştirilmesi, Akdeniz’de Türkiye, GKRY arasındaki güç dengesini bozmakla birlikte, 1991’den sonra dağılan SSCB’nin ana parçası olan Rusya’nın ekonomik anlamda rahatlamasını sağlayabilecek bir tehlike içermektedir. Krizde taraflar arasındaki iletişimin resmi olmayan düzeyde olduğu söylenebilir. Zira, Türkiye resmi olarak GKRY’ni tanımamaktadır. Bu nedenle krize özgü görüşler kitle iletişim araçları ya da üçüncü ülke ya da örgütler üzerinden karşı tarafa iletilmeye çalışılmıştır.  Kriz sürecinde en başta ABD, Rusya Federasyonu ve Yunanistan baskın aktörler olarak öne çıkmıştır. Krizin meydana geldiği dönemde Balkanlar ve Kafkaslarda etnik dinsel şiddet ve çatışma, Asya krizinin yansımaları nedeniyle Dünya’da önemli bir ekonomik sıkıntı ve Ortadoğu’nun genelinde aşırı silahlanma önemli gündem maddeleriydi. Krizin meydana geldiği coğrafya ise Akdeniz’dir.

Kriz, çatışma kriz ilişkisi bakımından değerlendirildiğinde aslında Türk-Yunan ilişkilerindeki Kıbrıs uyuşmazlığı özelinde tekrarlayan çatışma içerisinde ortaya çıkmıştır. Krizi tetikleyen aktör ise devlettir. Kriz iki taraflı bir dış politika krizi özelliği göstermektedir. Krizde ana aktörler Türkiye-GKRY’dir. S-300 Füze Krizi, genel olarak Kıbrıs sorunu üzerinden temellendirilen bir kriz özelliği gösterdiği için krizin gelişen bir kriz olduğu ilk bakışta düşünülmesine rağmen krizin ne tırmanma eğilimi ne de krize neden olay zamana yayılarak ortaya çıkmamıştır. Bu nedenle kriz gelişen bir krizden ziyade Türkiye için ani bir kriz olma özelliği göstermektedir. Türkiye açısından kriz konusu olan olay S-300 Füzelerinin henüz imal edilmemiş olmakla birlikte Kıbrıs’a yerleştirilecek olmasıdır. Dolayısıyla S-300 füzeleri krizinin Türk karar alıcılar tarafından beklenmeyen bir zamanda, yine beklenmedik bir biçimde ortaya çıktığı ve bir sürpriz unsuru içerdiği söylenebilir. Zira S-300 Füzeleri krizinde genellikle fiili eylemin sonucu olarak iki taraf arasında gerilimin yükselmesi üzerine siyasi ya da diplomatik tepkiler askeri güç unsurları ile desteklenmiştir. Krizin genel niteliğine göre S-300 Füzeleri Krizi bir “meşruiyet” sağlama çabasıdır. Var olan ststüyü tek yanlı değiştirmesi bakımından “saldırgan taraf” olarak GKRY, adaya füzeleri konuşlandırarak fiili durum yaratma çabası içerisine girmiştir.[8] Kriz konusu ve içeriğine göre Akdeniz’de askeri güç dengesini olumsuz etkileme potansiyeline sahip olduğu için askeri-güvenlik krizi, siyasi-diplomatik bir krizdir. Ayrıca krizi tetikleyici eylem Türkiye sınırlarının dışında gerçekleşmiştir. Krizin tetikleyicisi, şiddet içermeyen askeri eylemdir. Krizin tetikleyicinin en açık şekli silahlanma olarak ifade edilebilir. krizi yaratan olaya ilk tepki sözlü, siyasi ve şiddet içermeyen askeri eylemleri kapsayan çoklu tepki olarak gerçekleştirilmiştir. Sözlü tepki basın üzerinden iletilmiş olup, siyasi olarak desteklenmiştir. Ayrıca kuvvet kullanma tehdidinden yararlanarak bölgede tatbikatlar (Toros 2 ve Kararlılık 97 isimli tatbikatlar) yapılmış, bölgeye savaş uçakları gönderilmiştir. Tehdidin ciddiyeti analiz edildiğinde; Türkiye için saygınlık ve hak kaybı olmakla birlikte, bölgede kurulacak radar sistemleri nedeniyle S-300 füzelerinin konuşlandırılmasının sınırlı askeri tehdit anlamına geldiği ifade edilebilir.

Türkiye, kriz yönetim stratejisinde zorlayıcı diplomasinin baskıyı kademeli arttırma ve zımni ültimatom türlerini uygulamıştır. Zorlayıcı diplomasi, güç tehdidi ile desteklenen bir diplomasi çabasıdır. Zorlayıcı diplomaside tehditlerin varlığının arka planında iletişim kanallarının devam ettirilmesi büyük öneme sahiptir. Ayrıca Türkiye ve GKRY arasındaki güç asimetrisi kriz yönetiminde bu stratejinin seçilmesini kolaylaştırmıştır. Türkiye zımni bir ültimatom uygulayarak bütün politikasını S-300 füzelerinin Kıbrıs’a getirilmemesi ve konuşlandırılmasını engellemek üzerinden kurgulamıştır. Baskıyı kademeli olarak arttırma stratejisinde hedef ülke istemi yerine getirmek istemediğinde ise askeri önlemler kullanılarak güç ve kararlılık ifadesi pekiştirilmesi sağlanmıştır.[9]

Türkiye bu noktada ABD ve İngiltere’den (NATO’nun güney kanadında Rus etkinliğinin artacak olması nedeniyle) üçüncü aktör desteği sağlamış Klerides üzerinde baskı oluşturmuştur.  Ayrıca ABD, Kıbrıs Rum Yönetimi’ni, S-300 füzelerini Ada’ya getirmemesi konusunda sert bir dille uyarmıştır. Rum gazetelerinde yer alan haberlere göre, ABD Savunma Bakanlığı Müsteşarı Jan Lodal,  bir araya geldiği Güney Kıbrıs Washington Büyükelçiliği yetkililerine S-300’leri almayın. Türkiye füzeleri imha edebilir. Baf Hava Üssü konusunda da ileri gitmeyin‘ demiş ve bu konuda “Türkiye’yi ikna etme gücüne sahip değiliz. Sandığınızın aksine Türkiye ABD’nin bir eyaleti değildir. Hiç kimse Türkiye’yi temel çıkarlarına ters düşen bir konuda uzlaşmaya zorlayamaz[10] dediği basına yansımıştır.Ayrıca, NATO Genel Sekreteri Javiar Solana, NATO’nun S-300’lerin Ada’ya konuşlandırılmasına karşı olduğunu açıklamış ve “S-300’lerin Ada’ya konuşlandırılmaması için formül bulunması gerektiğini[11] belirtmiştir.

Klerides başlangıçta “Türk işgalci güçlerinin tehdidi altında Kıbrıs Rumlarının kendilerini savunmalarının en doğal hakları olduğu” şeklinde demeçler vermekten daha sonra füzelerin yerleştirilmesi için henüz bir tarih saptanmadığını belirten açıklamalar yapmaya yönelmiştir. Ayrıca Türkiye tatbikatlar anlamında şiddet içermeyen askeri eylemler yapmıştır. Buna ek olarak ABD Dışişleri Bakanlığı Kıbrıs özel Koordinatörü Thomas Miller ve ABD Kıbrıs Özel Temsilcisi Richard Holbroke üzerinden de istemlerini iletmiştir. Holbrooke’un NATO’ya verdiği gizli bir raporda “S-300’lerle birlikte Ada’ya konuşlandırılacak radarlarla Rusya’nın bütün Doğu Akdeniz ve Ortadoğu’yu kontrol altına alacağını, bunun için Rusya’nın da NATO karşısında üstünlük kazanacağını[12] savunması da Türkiye’nin S-300 Füze Krizi’nde ABD’nin desteğini almasını kolaylaştırmıştır.

 Bu noktada GKRY’nin izlediği kriz yönetim stratejisinin başlangıçta tırmandırmaya dayandığını söylemek mümkündür. Nitekim füze siparişi vermekteki asıl amacın Kıbrıs sorununu yeniden uluslararası kamuoyunun gündemine yerleştirmek olduğuna dair Klerides’in sonradan yapmış olduğu açıklamalar da bunu desteklemektedir. Süreç içerisinde konunun uluslararası aktörlerin gündeminde yer almasıyla KRY’nin stratejisinin zaman kazanma üzerinden kurgulandığı kolayca tespit edilebilir. Zira oluşan baskı neticesinde GKRY yaklaşık 2 yılı kapsayan bir süre içerisinde sürekli tekrar ettiği bu isteğinden vazgeçmiştir. Ayrıca, krizde şiddet unsuru bulunmadığı gibi GKRY’nin de şiddet içermeyen çözümde yana olduğu ifade edilebilir. Türkiye NATO ve ABD’den askeri ve siyasi destek almıştır. S-300 füzeleri krizine üçüncü aktör olarak müdahil olan üç devlet bulunmaktadır. Krizi konusu füzeleri Kıbrıs’a satacak olan Rusya, Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahale etmesi halinde konuya duyarsız kalamayacağını açıklamış;  Yunanistan kriz Yunanistan Savunma Bakanı Akis Çuhacopulos Türkiye’nin Rumların satın aldığı S-300 füzelerini vurması halinde bunun Yunanistan ile Türkiye arasında savaş nedeni sayılacağını[13] açıklamasına karşın söz konusu füzeleri Girit’e taşıyarak olayın uzlaşı ile çözülmesini sağlamış, ABD ise hem Kıbrıs hem de Yunanistan üzerinde baskı oluşturmuştur. Krizin ardından  S-300 füzelerinin Girit’e depolanması kararını içeren tek taraflı bir deklarasyon ile status quo ante‘ye geri dönüldüğü söylenebilir.


[1]“S-300’ler Kıbrıs’a gelmiyor”, Hürriyet, 30 Aralık 1998.

[2]Mensur Akgün, “Ortadoğu Maceraları”, On Bir Aylık Saltanat:  Siyaset Ekonomi ve Dış Politikada Refahyol Dönemi, yay. haz. Gencer Özcan, (İstanbul: Boyut Yayıncılık, 1998): 164.

[3]Gencer Özcan, “Yalan Dünyaya Sanal Politikalar”, On Bir Aylık Saltanat:  Siyaset Ekonomi ve Dış Politikada Refahyol Dönemi, yay. haz. Gencer Özcan, (İstanbul: Boyut Yayıncılık, 1998):180-181.

[4]55. Hükümet 11 Ocak 1999’a kadar görevde kalmıştır. Bu nedenle S-300 füze krizinin 54. ve 55. Hükümetler döneminde devam ettiği söylenebilir.

[5]Muharrem Sarıkaya, “Mesut Yılmaz: ‘S-300’ler Türkiye’yi tehdit ediyor’,” Hürriyet, 12 Eylül 1997.

[6]Nerdun HACIOĞLU, “Ruslardan S-300 küstahlığı”, Hürriyet, 26 Eylül 97.

[7]Selin Çağalayan, “Holbrooke’un taviz isteğine ret”, Hürriyet,  15 Ekim 1997.

[14.06.2014].

[9]Fuat Aksu, Türk Dış Politikasında Zorlayıcı Diplomasi, (İstanbul: Bağlam Yayınları, 2008): 32

[10]“ABD’den Kıbrıs tugayı”, Hürriyet, 24 Şubat 1998.

[11]“NATO ve AB’den S-300’ler için baskı”, Hürriyet, 18 Temmuz 1998.

[12]“ABD: S-300’ler bölgeyi Rus kontrolüne sokar”, Hürriyet, 10 Eylül 1998.

[13]Hüseyin Alkan, “Yunanistan’dan savaş tehdidi”, Hürriyet, 5 Eylül 97.

2010 Mavi Marmara Krizi

ÖZET  İstanbul Merkezli bir sivil toplum kuruluşu olan İHH(İnsan Hak ve Hürriyetleri Vakfı) ile Gazze Şeridi’ne içerisinde 10 bin tonluk yardım malzemesi taşınması girişimi, filoya 31 Mayıs 2010’da İsrail tarafından askeri operasyon düzenlenmesi ve yaşanan ölçüsüz...

Ana Sayfa – 2015 Süleyman Şah Türbesi Krizi

2015 Süleyman Şah Türbesi Krizi ÖZET 22 Şubat 2015 tarihinde Türkiye'nin Suriye topraklarında gerçekleştirmiş olduğu "Şah Fırat Operasyonu" ile Süleyman Şah Türbesi'ni Türkiye-Suriye sınırı yakınındaki Eşme Köyü'ne nakletmesi ile ortaya çıkan kriz durumu. Söz konusu...

 Ana Sayfa – 1974-1980 NOTAM-FIR Krizi

Ana Sayfa - 1974-1980 NOTAM-FIR Krizi

Ana Sayfa – 2015 Irak/Başika Krizi

Ana Sayfa – 2015 Irak/Başika Krizi

Ana Sayfa – 2003 DOĞU AKDENİZ DENİZ YETKİ ALANLARI KRİZİ

Ana Sayfa - DOĞU AKDENİZ DENİZ YETKİ ALANLARI KRİZİ Doğu Akdeniz  Deniz Yetki Alanları Krizi Özet: Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) 2001 yılından itibaren Doğu Akdeniz Deniz Yetki Alanları ile ilgili çalışmalar yapmaktadır. Kıbrıs Adası etrafında Münhasır Ekonomik...

Anasayfa-1935 Bulgaristan Krizi

1935 BULGARİSTAN KRİZİ İki savaş arası olan bu dönemde statükocu- revizyonist-ülkeler rekabet halindedir. 1. Dünya Savaşı’nın kazanan ülkeleri olan İngiltere ve Fransa uluslararası sistemde statükonun devamından yanayken yenilen ve ağır şartlar dayatılan Almanya,...

Ana Sayfa – 1957 Suriye Krizi

1957 Suriye Krizi Soğuk Savaş’ın en yoğun şekilde yaşandığı zaman dilimleri olarak adlandırabileceğimiz 1950-1960 arası dönemde Suriye ile yaşadığımız algısal güvenlik krizi olarak nitelendirilen krizdir. Bölgesel alt sistemde var olan uluslararası mücadele ülkelerin...

Ana Sayfa Haşhaş Ekimi Krizi

  Haşhaş Ekimi Krizi ABD ile Soğuk Savaş döneminde yaşanılan ikinci dış politika krizi olan Afyon Krizi, en genel tanımıyla Türkiye’nin afyon tarımı yapmasını ABD’nin baskıyla engelleme girişimleri olarak özetleyebiliriz. 1968-1973 seneleri arasında inişli çıkışlı bir...

Ana Sayfa – 1974 Kıbrıs Krizi

1974 Kıbrıs Krizi AbstractThe Cyprus situation came to a head on 15 July 1974 when the Athens regime instigated a coup by Greek army officers in Cyprus, seeking to achieve 'enosis'. Turkey concerned at the imminent possibility of a unified Greece and Cyprus - sent in...