1964 Kıbrıs Krizi

Zorlayıcı Aktör

Türkiye

Hedef Aktör

Kıbrıs Cumhuriyeti

Olay

Adadaki Türk Toplumuna yönelik olarak şiddet hareketlerine başlanması ve bazı Türk bölgelerinin abluka altına alınması üzerine Türkiye  ablukanın kaldırılmasını ve Türklere yönelik şiddete son verilmesini istemiştir. Anayasal düzeni değiştirmek arzusunda olan Makarios yönetimindeki Rumlar Türkiye’nin istemine karşı direnmişlerdir.

Türkiye diğer garantör ülkelerle görüşmeler yaparak Adadaki fiili duruma müdahale edilmesini sağlamaya çalışmış ancak başarılı olamamıştır. Bunun üzerine tek yanlı bir müdahalenin yollarını aramıştır. Ancak fiili bir askeri müdahale için gerekli teknik donanımın eksik olması bu müdahaleyi zorlaştırmıştır. Bunun üzerine Türkiye sınırlı hava gücü kullanarak zorlayıcı bir etki yaratmaya çalışmıştır.

Siyasi açıdan ortak bir müdahale yapılması veya üçüncü aktörlerin tarafları müzakereye çağırması arayışları ise sonuç vermediği gibi ABD’nin Türkiye’ye göndermiş olduğu ünlü Johnson Mektubu ile engellenmeye çalışılmıştır.

Amaç / Hedef

Türkiye’nin amacı 1960 Anayasası’nın ve diğer kurucu metinlerin öngördüğü statüyü geçerli kılmak ve bu metinlerde Kıbrıs Türk toplumuna tanınan hakların ihlalini sona erdirmek. Bu bağlamda en öncelikli hedef Türk toplumuna yönelik fiili saldırılara son verilmesini sağlamak.

Kıbrıs Cumhuriyeti’nin amacı, Ada’daki Türk toplumunu şiddet ve baskı ile Ada dışına çıkarmak, toplumsal çatışmalardan yararlanarak kurucu antlaşmaların işlemediğini göstererek Enosis yolu ile Adayı Yunanistan’a bağlamak; bu olmaz ise bağımsız bir Kıbrıs’ta Türk toplumunu azınlık statüsüne düşürmek.

Yöntem

“Zorlayıcı diplomasi” açısından Türkiye’nin uyguladığı yöntem dene gör, baskıyı aşamalı arttırmak.

Talep:

Adadaki Türk toplumuna yönelik fiili saldırılara son verilmesini sağlamak,

Türk köylerine uygulanan ablukayı sona erdirmek,

1960 Antlaşmalarının geçerli olduğunu, Anayasa’nın tek yanlı değiştirilemeyeceğini kabul ettirmek.

İvedilik:

Talebin Tercih edilebilirliği: Türkiye’nin talebi yerine getirilmezse Kıbrıs Cumhuriyeti’nin açıkça Türkiye ile bir sıcak çatışma içerisine girmesi gerekecektir. Talebe direnmenin maliyeti yüksektir. Ancak yine de Türkiye’nin askeri teknik donanım açısından bu tür bir müdahaleyi yapabileceği kuşkuludur. Diğer yandan uluslararası ortamın koşulları ve diğer garantör ülkelerin krize yaklaşımları Türkiye’nin stratejisi yerine Kıbrıs Cumhuriyeti’ni destekler nitelikte görülmüştür. Dolayısıyla, Makarios yönetimi Türkiye’nin kararlılığını bu kriz sırasında deyim yerindeyse “sınamıştır”.

Türkiye’nin Ada üzerinde uçakları ile yapmış olduğu bombalamaların etkili olduğu görülmüştür.

Eylem

Diplomatik kanallardan Kıbrıs Cumhuriyeti’ne uyarılarda bulunularak fiili saldırılarına son vermesini sağlamak.

Adadaki Türk Alayı’na yönelik bir saldırı olması durumunda bunun Türkiye’ye yapılan bir saldırı olarak algılanacağını açıkça ifade etmek.

ABD ve NATO aracılığı ile uyarılarda bulunmak ve Türkiye’nin ciddiyetini belirtmek.

Kamuoyu ve kitle iletişim araçları ile Türkiye’nin tepki göstereceğini ve kararlı olduğunu açıklamak.

TBMM’den Kıbrıs’a askerî müdahalede bulunmak için Hükümete yetki verilmesi.

Askerî bir müdahale gereğinin kamuoyu önünde tartışılması ve kamuoyunun hazırlanması.

1930 Tarihli İkamet, Ticaret ve Seyrisefain Anlaşması’nın feshedilerek Yunan vatandaşlarının sınırdışı edilmesi.

Saldırılar sonrasında Türk savaş uçaklarının Ada üzerinde alçaktan uçarak “ihtar”da bulunması,

Ablukaya alınan Türk köyleri etrafındaki Rum mevzilerini ve stratejik bölgeleri bombalamak.

Bir denizden çıkartma harekatının yapılacağına dair işaretler vermek, donanmanın denize açılması.

Zorlayıcı Diplomasi Stratejisi

TR’nin İstemi

Açık

Türk Toplumuna yönelik şiddet hareketleri durdurulsun,

Abluka kaldırılsın,

Anayasayı değiştirmeye çalışılarak Türk Toplumunun hak ve statüleri ihlal edilmesin,

Kurucu antlaşmaların yürürlükte olduğu kabul edilsin.

Uyuşmazlık noktaları, kalıcı bir barışı kurmak için yapılacak müzakerelerde ele alınsın.

İsteme uyma zorunluluğu

Zayıf

Bu kriz hem Türkiye için hem de Kıbrıs Cumhuriyeti için bir tür ilk örnek özelliğindedir. Türkiye Adadaki saldırılar üzerine Kıbrıs Cumhuriyeti’ne müdahale etmek zorunda kalacağını düşünmekle birlikte bunun için gerekli olacak askeri hazırlıkları tam anlamıyla başarabilmiş durumda değildir. Dolayısıyla bir anlamda bu krize zamansız yakalanmıştır. Bununla birlikte, sahip olduğu askeri kapasite yine de sınırlı askeri müdahaleleri yapabileceğini göstermektedir. Dolayısıyla caydırıcı bir güç olduğu biliniyor.

Kıbrıs Cumhuriyeti, EOKA ve Yunanistan’ın da desteği ile Adadaki Türk toplumuna yönelik şiddet hareketlerine girişirken Türkiye’nin göstereceği tepkiyi ölçmeye çalışmış, diğer yandan da uluslararası ortamın sağlamış olduğu avantajı kullanarak –örneğin BM Genel Kurulu ve Bağlantısızlar Hareketi, SSCB ile ilişkiler bu eksende kullanılmaya çalışılmıştır- Türkiye üzerinde baskı yaratılmaya çalışılmıştır.

Sonuçta isteme uyma zorunluluğu zayıf olduğu için de Kıbrıs Cumhuriyeti direnç gösterebilmiştir.

İstemi yerine getirmemenin bedeli

Belirsiz

Fiili çatışma. Böyle bir durumda çıkacak çatışmanın olası sınırının ne olacağı ve kimin savaştan yengi ile çıkacağı risklidir.

Bununla birlikte risk Kıbrıs Cumhuriyeti ve Yunanistan açısından daha fazladır;  her şeye rağmen Türkiye ile Kıbrıs Cumhuriyeti arasında askeri güç kapasitesi açısından büyük bir fark vardır. Yunanistan’ın  Kıbrıs Cumhuriyeti yanında yer alması ise çatışmanın Ege ve Trakya’ya taşınması demektir. Bu ise  riski daha da arttırmaktadır.

Türkiye açısından ise, sınırlı kuvvet kullanımının aşıldığı bir kriz sırasında askerî hezimet yaşanması hem davanın hem de saygınlığın yitirilmesi olacağı için yüksek risk taşımaktadır.

Dolayısıyla her iki taraf için de 1964 krizi sınırların ve kapasitenin ölçüldüğü bir olay olarak değerlendirilebilir.

İstemin kabul edilmesini kolaylaştıracak öneri

Açık

Yaratılan ihlallere son verilmesi ve ablukanın kaldırılması kurucu antlaşmaları yeniden işler kılmak zaten her kesimin istediği sonuç. Bu nedenle  ihlalleri EOKA’ya mal ederek Yönetimi bundan ayrı düşünmek yoluna gidilmeye çalışılmıştır. Ancak zaman içinde ortaya çıkan belgeler bunun böyle olmadığını örneğin AKRİTAS Planı’nda Türk toplumunun tamamen ortadan kaldırılmasına çalışıldığı ve yönetimin de bunu büyük ölçüde desteklediği görülmüştür.

Diğer yandan, özellikle NATO, ABD ve İngiltere tarafından başlatılan girişimlerde toplumlar arasında yaşanan şiddete son verilmesi için gerekli çabaların nasıl başarılacağı araştırılmaya başlanmıştır.

Türkiye ise, krize yol açan görüş ayrılıklarını dikkate alarak Ada’da yeni bir statü oluşturulacaksa bunun ancak diplomatik müzakerelerle başarılacağını ifade ederek diplomasi sürecini açık bırakmıştır.

     
     

Sonuç

Kıbrıs Cumhuriyeti  ve EOKA tarafından girişilen şiddet eylemlerine –geçici de olsa- bir son verilmiş, Türk köyleri üzerindeki abluka kaldırılmış, ekonomik abluka uygulanmasına rağmen Türkiye bu ablukayı aşacak girişimler başlatmıştır.

Bununla birlikte bu krizin daha yoğun bir çatışmanın –giderek savaşın- bir öncülü olduğu ortaya çıkmıştır. Deyim yerindeyse tüm taraflar kendilerini daha büyük bir çatışmaya hazırlamaya başlamışlardır.

Çatışmaların ve ablukaların doğal sonucu olarak Adada dağınık yaşayan Türk toplumu bir zorunluluk olarak göçlerle kendilerini güvende hissedecekleri yeni yerleşimler oluşturmaya başlamıştır. Bu ise süreç içerisinde iç içe yaşayan halklar yerine yan yana yaşayan toplumları öngören iki kesimliliğe zemin hazırlamıştır.

ABD’nin Johnson Mektubu’nda dile getirmiş olduğu sakıncalara rağmen bir askerî müdahalenin olabilirliği anlaşılmış, ABD krizi yönetmedeki başarısızlığına koşut olarak ilerleyen dönemde Türkiye’nin tepkilerini görece daha fazla dikkate almaya başlamıştır.

SSCB ise krizin başlangıcında Makarios yönetimini/Kıbrıs Cumhuriyeti’ni destekler bir politika izlerken ilerleyen evrelerde Türkiye’nin tepkisini kabullenir bir duruma gelmiş ve daha dengeli bir politika izlemeye başlamıştır. Giderek Türk-Sovyet ilişkilerinde işbirliğinin de geliştirildiği gözlenmeye başlamıştır.

   

1964 Kıbrıs Krizinde Zorlayıcı Diplomasiye İlişkin İstemin Başarısını Etkileyen Faktörler

Amacın açıklığı

+

Şiddete son verilsin, abluka kaldırılsın, Antlaşmalar uygulansın.

Motivasyonun güçlülüğü

+

Söylem ve eylem açısından inandırıcılığı arttıracak hazırlıklara başlanmıştır.

Garantörlük Antlaşması’nın hükümlerine uygun olarak başlatılan görüşmelerden sonuç çıkmaması üzerine Türkiye’nin tek taraflı müdahale hakkı doğmuş ve bu çerçevede Türkiye ilk etapta Ada üzerinde hava kuvvetleri unsurlarını uçurarak uyarıda bulunmuş, ardından Türk köylerini abluka altında tutan Rum mevzilerini  bombalamıştır. Adadaki Türk Alayı da harekete geçerek saldırıların  olduğu bölgelerde güvenlik tedbirleri almıştır.

Diplomatik, siyasi açıdan Türkiye’de karar alıcılar söylemlerinde bu tür ihlallere sessiz kalmayacaklarını ifade etmiş ve konunun ele alındığı TBMM’de Hükümete Kıbrıs’a yapacağı bir askeri müdahale için yetki verilmiştir.

Adada Türk Alayı’na yapılacak bir saldırının Türkiye’ye yapılmış sayılacağı ve karşılık verileceği Yunanistan’a bildirilmiş ve uyarılmıştır.

Motivasyonun asimetrisi

Kıbrıs Cumhuriyeti ve EOKA liderlerinin Türk toplumu üzerinde uyguladıkları şiddet ve yılgı girişimlerinin Enosisi sağlamaya dönük olduğu açıktır. Bu aşamada Türkiye’nin vereceği tepkinin ne olacağı tam olarak kestirilemediği için Türkiye’nin istemi yeterince ciddiye alınmamış veya bilinçli olarak sınanmıştır.

Bu niteliği ile Makarios yönetiminin ve Yunanistan’ın nihai hedef olarak değerlendirdikleri “enosis” fikrinden vazgeçmedikleri ilerde yaşanan olaylarla görülmüştür. Bu anlamıyla yaratılan fiili durumun amacına ilişkin motivasyonun yüksek olduğu söylenebilir. Ancak taktik gereği Türkiye’nin topyekûn bir saldırıda bulunması için de gerekçe yaratılmamaya çalışılmakta.

Zorunluluk duygusu

-/+

Türkiye’nin zorlayıcı diplomasi stratejisi inandırıcılığı arttıran hazırlıklarla desteklenmiş ancak topyekûn bir savaşı sonuçlandırabilecek kapasitenin olmadığı anlaşıldığı için krize özgü strateji diplomatik süreç işletilerek sağlanmaya çalışılmıştır.

Bu bağlamda sınırlı kuvvet kullanımına başvurulmuş ve etkili olmuştur.

Bununla birlikte yeterli uluslararası destek sağlanamadığı için kısmi bir başarıdan söz edilebilir.

Güçlü liderlik

+

Kriz döneminde Türkiye’de iktidardaki 27. ve 28. hükümetlerin koalisyon hükümetleri olması, bir olumsuz faktör olarak değerlendirilebilecekken İsmet İnönü’nün tarihi şahsiyeti ile döneme yön verdiği görülmektedir. Kısa bir süre önce 1960 askeri müdahalesiyle iktidarın sivillerden askerlere geçmesi ve ardından yeniden sivil döneme geçiş Türkiye’de bu dönemde askerlerle siviller arasında olduğu kadar sivillerin kendi aralarında da tartışmalı ve çekişmeli bir süreci getirmiştir. Bu dönem hemen herkesin birbiriyle mücadele içerisinde olduğu bir dönem olarak karşımıza çıkmaktadır. Demokrasinin kesintiye uğramaması için hem askerlerin hem de sivillerin geçiş döneminde üzerinde oydaştıkları şahsiyet ise İsmet İnönü olmuştur. Rejimin görece istikrara kavuştuğu andan itibaren de İsmet İnönü’nün etkisinden kurtulmak için sivil siyasetçiler arasında mücadele yaşanmıştır. Dolayısıyla 1963-1964 yılları arasında iç politikadaki mücadeleye koşut olarak dış politikadaki sorunlarla da uğraşan ve istikrarı ve rasyonel karar verme becerisini gösteren kişi İsmet İnönü olmuştur. 1960 Devrimi’nin Türk siyasal hayatına getirmiş olduğu ivmeye koşut olarak Kıbrıs konusunun Türkiye’de kamuoyu ve siyasal partilerin tümünün üzerinde  fikir birliğine ulaştıkları bir konu olması  İnönü Hükümeti’ne verilen desteği arttırmıştır.

Lider olarak hem Cumhurbaşkanı C. Gürsel hem de Başbakan İ. İnönü nitelikli devletadamı olarak karşımıza çıkmaktadır. Kriz sürecinde izlemiş olduğu strateji ile İnönü doğrudan bir savaş seçeneğini devreye sokma taraftarı olmamış, diplomasi sürecini işletmeyi denemiştir.

ABD ve NATO’nun yanı sıra diğer garantör ülkelerle yürütmüş olduğu görüşmeler bu bakımdan özellikle önemlidir.

Bununla birlikte ABD’nin Johnson Mektubu ile Türkiye’ye yapmış olduğu sert uyarı salt ABD ile olan ilişkileri sarsmakla kalmamış aynı zamanda krizi yürüten lider olarak İnönü’yü de  zayıflatmıştır. Ancak Başbakan İnönü mektubun yaratmış olduğu etkiden de yararlanarak zorlayıcı diplomasi stratejisinin uygulanabilirliğini pekiştirmeyi başarmıştır.

İç (ulusal) destek

+

“ulusal dava”,  Hükümete tam destek.

TBMM

TSK

Kamuoyu

Basın

Uluslararası destek

-/+

Garantör devletler Türkiye’yi desteklemekte çekimser kalmıştır.

ABD müttefikler arası bir krizi düzgün yönetememiş, saldırganı ödüllendirmiştir. Bu hatasından 1967 krizinde dönmüştür.

BM onaylamış olduğu kurucu antlaşmaların ihlaline sessiz kalmıştır,

Türkiye, BM’deki görüşmelerde daha önceki siyasalarından dolayı destek bulamamış, ihlalleri yapan Kıbrıs Cumhuriyeti desteklenmiş; Türkiye’nin Adaya yapmış olduğu hava harekâtına son vermesi çağrısı yapılmıştır.

Rakibin kabul edilemez tırmanma korkusu

-/+

Belirsizliğin yaratmış olduğu korku.

Rumlar açısından ya her şeye rağmen Türkiye Adaya kapsamlı bir askeri harekât düzenlerlerse ne olur? Nasıl baş ederiz? Yunanistan Kıbrıs Rumlarının yanında yer alırsa bu durumda bir Türk-Yunan savaşından nasıl kaçınılabilir?

Türkiye açısından, sınırlı bir hava harekâtının yarattığı sıkıntılar ortada iken bir amfibi çıkartmayı hangi araç gereçlerle yapacağız? Çıkılsa bile lojistik destek nasıl sağlanacak? Çıkılmasına rağmen hedeflere ulaşılamaz ise bunun yaratacağı prestij kaybı nasıl telafi edilir?

Krizin çözümünün kesin koşullarına ilişkin açıklık

+

Şiddetin sona erdirilmesi ve Türk toplumun can ve mal güvenliği etkin bir şekilde garanti altına alındığı durumda taraflar arasında ortaya çıkan görüş ayrılıklarını ortadan kaldırmak için yeni arayışlar söz konusu olabilir. Uyuşmazlığı teknik, hukuki, siyasi görüşmelerle çözelim.