AydınŞıhmantepe, Türk Dış Politikasında Bir Lider SÜLEYMAN DEMİREL:Dış Politika Kriz Davranışları Üzerine Bir Araştırma, İstanbul: Cinius Yayınları, 2019.
Türkiye’nin 1960 sonrası siyasal yaşamı incelendiğinde birbirinden renkli kişilikler göze çarpar. Süleyman Demirel bu kişilikler içerisinde pek çok açıdan özgün bir yerde durmaktadır. 1960 askeri müdahalesi sonrasında asker-sivil, asker-asker, sivil-sivil çatışmasının yaratmış olduğu siyasi mücadele ortamında Süleyman Demirel olası rakipleri arasından sıyrılarak muhafazakâr-liberal sağ siyasi kanadın temsili görevini üstlenmiştir. Demokrat Parti geleneğinin yeni dönemdeki temsilcisi, “Amerika’nın desteklediği” genç ve dinamik, mühendis kafasına sahip, halktan biri olarak görülmüştür.
Zekidir, çalışkandır; kullandığı dil ve üslup, kıvrak zekâsını yansıtan söz ve söylemleri, hatta mimikleriyle kısa sürede alışılmış lider profilinin ötesinde bir konumda görürüz Demirel’i. 1962 yılında Adalet Partisi (AP) İdare Kurulu üyesi olsa da, 28 Kasım 1964’te Adalet Partisi’nin genel başkanlığına seçilmesiyle başladığı siyasi hayatı aslında bir tür deneyerek öğrenme sürecidir. Siyasi hayatının ilk yıllarında zaman zaman Cumhuriyet Halk Partisi ve genel başkanı İsmet İnönü’nün amansız muhalifi olarak sert eleştirileri ile tanırız Demirel’i. Ancak 1965’de genel seçimleri kazanarak hükümeti kurduktan sonra muhalefet etmekle iktidar olmak arasındaki farkın ayrımına varır. Devleti yönetmenin, içeride ve dışarıda karşılaşmış olduğu sorunların üstesinden gelme çabasının özünde bir kurumsal kültürle yakından ilintili olduğunu görür. Kendi kadrolarının bilgi ve yeteneklerinin yanı sıra zaman zaman muhalefetin de desteğinden yararlanmaya çalışır. 1964 Johnson Mektubu ve Kıbrıs krizlerinde İnönü hükümetine sert eleştiriler yönelten hatta hükümetin zamansız bir şekilde düşürülmesinde katkısı olan Demirel kendi hükümeti döneminde İnönü hükümetinin Kıbrıs ile ilgili müzakerelerini de yürüten CHP’li Nihat Erim’in bilgi ve deneyimini dikkate almaktan kaçınmaz. Nihat Erim’i Demirel’e gönderen ise ana muhalefet partisi lideri İsmet İnönü’den başkası değildir. Çünkü konu devletin temel çıkarlarını ve güvenliğini ilgilendirmektedir ve iktidarla muhalefetin dayanışmasını gerektirmektedir.
Demirel’in siyasi hayatındaki devinime uygun olarak dış politikaya yaklaşımında ilginç özellikler vardır; Örneğin zaman zaman dile getirdiği gibi hükümetleri döneminde çok sayıda dış politika krizini yönetmek zorunda kalmıştır. Demirel’in sözleriyle hiç birini kendisi çıkartmamıştır; krizleri kucağında bulmuştur. 1964 Kıbrıs krizi, 1973-1976 Ege Denizi Kıta Sahanlığı krizi, 1974 Kıbrıs krizi, 1974 Hava Sahası-FIR krizi bunlar arasındadır. 1967 Kıbrıs krizinde kriz yönetiminin inceliklerini görürüz; Yunanistan’daki “Albaylar Cuntası”nın temsilcileriyle Dedeağaç ve Keşan’da yürütülen müzakerelerde, Kıbrıs Rumlarının Boğaziçi ve Geçitkale’de başlattıkları saldırılarla tetiklenen krizde askeri müdahale açmazıyla yüzleştiğinde seçenekleri akılcı bir şekilde değerlendirebilmiştir. Amerikan temsilcisi Cyrus Vance’in başlattığı mekik diplomasisini etkin bir şekilde yönetebilmiş ardından ise 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’nın askeri başarısını şekillendirecek temel savunma yatırımlarına ve projelerine odaklanmıştır. Pek çok analistin değerlendirmesine göre Demirel’in 1967 krizinden sonraki uzak görüşlülüğü ve aldığı önlemler gerçekleştirilmemiş olsa idi büyük olasılıkla 1974 yılındaki askeri harekât bu denli başarı ile icra edilemezdi.
Ulusal kamuoyunda Morrison Knudsen şirketinin temsilciliğini yaptığı için “Morrison Süleyman”, Eisenhower Vakfı’nın bursiyerlerinden olduğu için “Amerikancı” olarak görülmesine ve eleştirilmesine karşın hükümetleri döneminde Amerika ile ilişkilerde önemli zorluklarla yüzleşmek ve izlediği siyasa sonucunda hükümetten uzaklaşmak zorunda bırakılmıştır. 1960’ların önemli gündem konularından olan Amerika’ya tanınan askeri ayrıcalıklar, ikili anlaşmalar yeniden ele alınarak Ortak Savunma ve İşbirliği Anlaşması adı altında denetlenebilir hale getirilmiş ve kimi sınırlandırmalara gidilmiştir. 1960’ların sonunda Amerika’nın baskısıyla Türkiye’de haşhaş ekiminin yasaklanması istendiğinde Demirel Hükümeti’nin ciddi bir direnç gösterdiği görülür. Yürütülen müzakerelerde Türk çiftçisinin çıkarları öncelikle dikkate alınır, Amerika’nın baskısına rağmen yasaklamaya gidilmez. Demirel’e göre tam da bu nedenle ABD’nin hışmını üzerinde toplar ve 12 Mart Muhtırası’nın hedefi olur.
Günümüzde Yunanistan’ı Ege Denizi’nde karasularını 6 deniz milinin ötesine genişletmekten caydıran “casus belli”/savaş nedeni kararı da 1976 yılında Demirel tarafından dillendirilmiştir. Benzer şekilde iki ülke arasında kabul edilen Bern Anlaşması’da yine aynı yıl Demirel hükümeti döneminde gerçekleştirilmiştir. Söz konusu bu kararlar dış politikada Demirel’in kendinden sonraki dönemlerde de etkisinin gözlendiği stratejik kararlardır.
12 Eylül 1980 darbesinin dayatmış olduğu siyasal yasaklar döneminin ardından aktif siyasete döndüğü süreçte yeniden iktidar mücadelesi içerisindeki yerini aldığını görürüz. Turgut Özal’ın başbakanlıktan Cumhurbaşkanlığına geçtiği tarihten sonra Demirel yeniden siyasette etkindir. Soğuk Savaş sonrası uluslararası sistem yeni dengeler ortaya çıkarttığında Süleyman Demirel bu kez Doğru Yol Partisi ile Sosyal Demokrat Halkçı Parti koalisyon hükümetinde başbakandır. Bir yandan güneydoğuda istikrarsız, müdahale sonrası Irak ve ayrılıkçı terörle mücadele edilirken diğer yandan Balkanlar’da ve Kafkaslar’daki krizlerle yüzleşmektedir. Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarını işgali sürmektedir ve Nahçıvan’a yönelik saldırılar söz konusudur. Demirel başbakan olarak Türkiye’yi bir sıcak çatışmadan uzak tutabilme çabasındadır. Üstelik kuvvet kullanma taraftarı olan Cumhurbaşkanı Özal’a rağmen bu siyasasından ödün vermez. İzlediği başarılı diplomasi ile Ermenistan’ın Nahçıvan topraklarından geri çekilmesini sağlar.
1993 yılında Özal’ın ölümünün ardından Cumhurbaşkanı seçilen Demirel’in cumhurbaşkanlığı döneminde bir bilen rolünü ustalıkla üstlendiği görülür. 1996 Kardak Kayalıkları, 1998 Suriye-Öcalan krizlerindeki üstlenmiş olduğu rol pek çok açıdan özgündür. 1996 Kardak Kayalıklarına ilişkin krizde Yunanistan’ın kayalıklardan birine askeri tim çıkartarak siviller dışında kayalığa yaklaşanlara ateş açacağını ilan etmesiyle tetiklenen krizde stratejik ve taktik beceride Demirel’in katkısı görülür. Başbakan Çiller ve bazı bürokratların mevcut seçenekler içerisinde rasyonel olduğunu düşündükleri benzer bir kayalığa da Türk askerinin çıkartılması ve/ya kayalıktaki Yunan askerlerine ateş açılması gibi seçenekler dillendirildiğinde Cumhurbaşkanı Demirel buna kesin olarak karşı çıkar. Türkiye’nin haklılığına gölge düşürmeyecek barışçıl çözüm yöntemlerine odaklanılmasını önerir. Başbakan Çiller’in krizdeki söz ve söylemlerini iç politika amaçlı görür. Kendisine verilen brifingde Yunanistan’ın kayalığa asker çıkartarak buraların kendi egemenliğinde olduğunu iddia etmesinin emsal oluşturabileceği anlatıldığında konunun ciddiyetini kabullenir ve “devlet meselesi” olarak değerlendirir. Kriz yönetiminde ise iç ve dış meşruiyeti esas alır. Demirel’e göre müzakere esastır, oldu-bittiler yaratılarak Türkiye’ye durum kabul ettirilemez. Başarılı bir kriz yönetim sürecinde siyasi sorumluluğu üstlenen Çiller Hükümeti’nin kararlarında Cumhurbaşkanı Demirel’in etkisi görülür.
Benzer durum 1998 Suriye-Öcalan krizinin yönetim sürecinde de söz konusudur. 2 Ekim 1998 tarihli Meclis açılış konuşması dikkatle hazırlanmış ve özü itibariyle Suriye’ye yönelik kararlı ifadeler içermektedir. Bu konuşmanın hemen ardından Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek’in Türkiye’yi acilen ziyaret etmek istemesi ve arabuluculuk girişimi sırasında Cumhurbaşkanı Demirel’in süreci yönetmesindeki incelikler büyük bir deneyimi yansıtmaktadır. Süreç Dış Politika Değerlendirme Toplantısı’na ilişkin tutanak okunduğunda çok daha iyi anlaşılmaktadır.
Yukarıda bazılarını ayrıntılarına girmeden anlatmış olduğumuz krizlerdeki rolü ile Süleyman Demirel Türkiye’nin siyasal hayatının en özgün şahsiyetidir. Özgünlüğü birden çok noktadadır; Buna göre Demirel hem Soğuk Savaş ve Yumuşama dönemlerinde hem de Soğuk Savaş Ardılı dönemde başbakan olabilmiş tek liderdir. [Örneğin Soğuk Savaş sona erdiğinde Özal cumhurbaşkanıdır.] Siyasi yaşamına muhalefet partisi lideri olarak başlamış önce başbakan sonrasında ise cumhurbaşkanı olmuştur. [1983’ten Özal cumhurbaşkanı seçilinceye değin muhalefet partisi yönetmemiştir.] Siyasi yaşantısı içerisinde 1971 Muhtırası’na ve 1980 askeri darbesine muhatap olan tek hükümet lideridir. Hem Soğuk Savaş döneminde hem de Soğuk Savaş Ardılı dönemde koalisyon hükümetleri kurarak başbakanlık görev ve yetkilerini kullanmıştır.
Tüm bunlar dikkate alındığında Türkiye’nin Cumhuriyet tarihinin önemli bir kısmında çeşitli görevler üstlenen, kimi zaman siyasal sorumlu olarak kimi zaman ise siyasal sorumsuz lider olarak krizlere ilişkin kararları etkilemiştir. Aydın Şıhmantepe’nin Yıldız Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Doktora Programı’nda hazırladığı tezi alanındaki özgün tezlerden biri, hatta ilkidir. Kriz Yönetimi’ne ilişkin literatürün ülkemizde henüz yeni yeni çalışılmakta olduğu dikkate alınırsa Dr. Şıhmantepe çalışmasında karar birimi olarak liderin dış politika krizlerinde nihai kararın oluşumundaki rolü ve katkısını Süleyman Demirel örneği üzerinden kapsamlı bir şekilde analiz etme başarısını göstermiştir. Dolayısıyla elinizdeki kitap Süleyman Demirel üzerine yazılmış bir biyografi olarak görülmemelidir. Aksine çalışma kavramsal, kuramsal ve yöntemsel açıdan işlevsel bir analiz zemini oluşturarak siyasal liderin dış politika krizlerindeki rolünün/etkisinin nasıl incelenebileceğine dair Türkiye özelinde özgün bir örnektir. Alexander George’un Operasyonel Kod analizinden hareketle niteliksel bir çerçeve çizilmiş ve Süleyman Demirel’in dış politika krizlerindeki söz, söylem ve siyasası önce her bir özgün krizde irdelenmiş ardından da elde edilen bulgular Süleyman Demirel’in kendi siyasi yaşamında karşılaştırmalı bir analize konu edilmiştir. Böylece Demirel’in başbakan ve/ya cumhurbaşkanlığı dönemindeki rolü/katkısı, iktidar/muhalefet partisi yöneticisi olduğu dönemlerdeki yaklaşımı, hatta farklı uluslararası sistem koşullarında bu özelliklerinin bir süreklilik ve/ya değişim geçirip geçirmediği analiz edilebilmiştir.
Dr. Şıhmantepe’nin çalışması Türkiye’nin 1960 sonrası siyasal yaşamına ilgi duyan okuyucuların yanı sıra Dış Politika Analizi ve Kriz Yönetimi’ne ilgi duyan bilim insanları için de ilgi çekici bilgiler içeriyor. Kuşkusuz bir siyasi liderin tüm siyasal yaşantısını tüm ayrıntıları ile analize katmak sosyal bilimlerin ve ampirik çalışmaların henüz aşamadığı engeli oluşturmaktadır. Dolayısıyla elinizdeki çalışma zaman zaman sübjektif yargılarla değerlendirilen bir siyasi liderin yaşantısı içerisinde seyrine katkıda bulunmuş olduğu dış politika krizlerindeki katkısını anlamaya ve açıklamaya odaklı bir çalışma olma özelliğini taşımaktadır. Çalışmanın sonunda elde edilen bulgularla karşılaştığınızda Süleyman Demirel’in devlet merkezli ve dış politikada ulusal duyarlılıkları yüksek bir lider olduğu görülecektir.
Süleyman Demirel’in siyasal yaşamımızdaki izleri kuşkusuz çok daha fazla bilimsel nitelikte çalışma yapmayı gerektiriyor. Dileriz farklı disiplinlerin ve bilim insanlarının konuya ilgisi artar ve yeni yeni çalışmalar farklı siyasi liderlerimiz için de gerçekleştirilmiş olur. Bu çerçevede sosyal bilimler özelinde dış politikamızla ilgili temel kaynaklara ve arşivlere ulaşabilme güçlüğümüzün de en kısa zamanda giderilmesi bir zorunluluktur.
Dr. Aydın Şıhmantepe gerek “Türkiye’de Dış Politika Krizlerinde Karar Verme ve Kriz Yönetimi Süreç Analizi” projesinde gerek elinizdeki kitaba da kaynaklık eden Doktora Tezini hazırlarken analitik bakış açısı ve yoğun çabalarıyla alanın Türkiye özelinde az çalışılan ve bilinen bir boyutuna önemli bir katkıyı gerçekleştirmiştir. Bu çalışma büyük ölçüde Aydın’ın özverili ve yoğun çabalarının ürünüdür ve aynı zamanda çok daha kapsamlı araştırmalar yapabileceğinin de kanıtıdır. Bu ise kendisinden yeni araştırmalar yapması noktasında da haklı beklentiler içinde olmamızı doğuruyor.
Kendisini içtenlikle kutluyor, bilim dünyamızda yolunun açık olmasını diliyorum.
Bir ipucu ile sözü okuyucuya bırakmak gerekirse Süleyman Demirel’in bilinen özdeyişlerinden bazılarıyla bitirelim yazımızı…
“Meseleleri Mesele Yapmazsanız Ortada Mesele Kalmaz!”
“Dün Dündür, Bugün Bugündür!”
Fuat Aksu, 2018